19 Haziran 2024 Çarşamba

AKŞAM

 

Günün geceye, rüyanın kabusa asılı kaldığı uçurum bu saatler. Güneş kimbilir hangi denize top misali yuvarlanıyorken, içim alev almasın diye kocaman bir bardakla suya tutunuyorum. 

Zihnimin ileri geri salınımını kontrol etmek için çabaladığım, bahçede toprağa oturduğum vakitteyiz. Köklenmek istemediğim onca yıldan sonra, ipini kopartmaktan korkan uçurtma misali kendimi toprağa sıkı sıkı yasladığım alacakaranlık. Ağaçların gölgesini geçmişin hayaletlerinden ayıramadan, yaşam sanki şu an burada baştan sona izleyip bitirmem gereken bir filmmiş gibi kafama doluşan anılarıma bakıyorum. Onlar sakinleşene kadar yapabileceğim tek şey nefes alıp vermek.

Kaçmanın, huzursuzlanmanın faydasız olduğunu bilerek nefes alıyor, nasıl olsa duracak tüm görüntüler diyerek nefes veriyorum. Oturduğum toprağın tatlı serinini, kirpiklerimi gıdıklayan rüzgarın dostça dokunuşunu hissettiğimde gayrı ihtiyari bir tebessüm yayılıyor yüzüme. Saç diplerimin gevşediğini, çenemin yumuşadığını fark ediyorum.

Artık içim serin. Bir günü daha alev almadan, yanmadan ve yakmadan yolculamanın huzuruyla oturduğum yerden doğrulup, ehlileşmiş tarafıma bir kadeh şarap ikram ediyorum. 

Ayetel Kürsi okuyorum gecenin karanlığına, şarkılar mırıldanıp bahçemin şiirini dinliyorum uykum gelene kadar.

Hiç yorum yok: