24 Haziran 2024 Pazartesi

DÜNDEN KALANLARLA BU SABAH

 

İstanbul'u özlemişim. Boğazın kendine has kokusunu, rüzgarı, şehrin binalara teslim olmamış birkaç seyre değer arazisini ve elbette mücevher gibi yalıları, dönem apartmanlarını.

İnsanın eşiyle dostuyla uyum içinde geçirdiği günler yalnızlık hakkında zihnini bulandırıyor desem yeridir. Çünkü yalnız kalmayı özletmeyen türden arkadaşlıklar da var. Konuşurken kelimelerimizi seçmediğimiz, aynı ayna aynı şeye el uzattığımız, bir öneri geldiğinde hiç yadırgamadan onayladığımız. Yani bana keyif veren sadece İstanbul Boğazı değildi, orada sevdiğim insanlarla olmak da önemliydi.

Mutlu bitirdim Pazar gününü. Uzun zamandır ne Garipçe'ye düşmüştü yolum, ne de Kilyos'a. Hatta Kilyos'da bir festivale katıldığımı plajı görünce hatırladım! Aslında güzel eğlenmişim de haberim yokmuş:))

Maalesef Garipçe'nin garip insan profili hiç değişmemiş ama bakir görüntü yerini haftada iki gün insan kazıklama mekanlarıyla güzelce değiştirmiş. Yukarıdaki Ceneviz kalıntılarına giriş kapatılmış. Yine de ayakkabılarımı çıkartıp dalgaların tadını çıkartarak kahvemi içtim. Zira Garipçe'yi alıp koynuma sokacak değilim di mi? Kahvemi içip, ruhumu dinlendirip hoşçakal dedim gitti.

Boğazın serin sularına bakarak yürümekten tutun, Sarıyer'de Sandberk Hanım Müzesi önündeki lokalden şehri izlemeye kadar varı yoğu özlemişim. Hele Tarabya, hele Büyükdere.... İnsan görmeyince lafını etmese de yeniden karşılaşınca geçen zamana hayıflanıyor.

Bebek... Bebek'den geriye fazla birşey kalmamış. Bir zamanlar favori semtlerimdendi. Yazık olmuş güzelim mahalleye. Yer gök kahve satan dükkanlarla dolu. Oysa Bebek Otel'de New Orleans'dan gelen müzisyenleri dünlediğimiz günler dün gibi.... Badem ezmesi mi? Elbette artık gram altın fiyatı olmuştur :) Neyse ki dükkan kapalıydı da öğrenemedim.

Sadece ufak bir not düşmek istiyorum düne dair.

Sarıyer'den Tarabya'ya geçerken bir an için tam orada çok eskilerden biriyle yaşadığımı hissettim. Adeta varlıklarımızı hissettim. Ya geçmişte ya da gelecekte veya şu an paralel evrende biz ikimiz bırak birbirinden haberdar olmayan iki insan olmak, huzur ve keyifle yürüyorduk o sokakta. Alış veriş yapıyor, Boğaz'da yüzüyor, kahve içip, rakı balığa gidiyorduk. Şu an olduğumuzdan azıcık daha yaşlıydık ve evimiz tam oralarda bir yerdeydi... İmkanlı birşeyi imkansız kılan hiçkimseye küfür etmeden sadece fark ettiğim şeye gülümseyerek ve azıcık da ürpererek Büyükdere'yi ardımızda bıraktım. 

Neden böyle hissettim gerçekten bilmiyorum. 

Ve bu sabah. Haftanın en serin, en tatlı saatlerinin içindeyim. Sabah doktor randevum vardı iptal ettim. Pazara çıkmak, arabayla ilgilenmek gibi işler de var, bakalım yapacak mıyım? 

O halde başlasın mı yeni hafta? Sevgiler...


Hiç yorum yok: