Geçen sene aşağı yukarı bu zamanlarda elli yaşıma hazırlanıyordum, hazırlanıyordum derken neredeyse hiçbir şey yapmıyor, bir kaya parçası gibi varoluş, varlığımın anlamı üzerine kös kös düşünüyordum. İnsan tatmin olmadığı, memnun olmadığı düzeni değiştirmekte neden böylesine acizdir sorusu benim hazırlanamayışımda gizliydi; sadece düşünüyordum.
Eylemsiz nasıl olacaktı acaba o değişim, dönüşüm?Hepimiz severiz, sevmesek bile sıkı sıkı tutunuruz bildik alanımıza ve kader kurbanı olmayı tatlı tatlı kucaklarız hezeyanlarımızla. İşte meselemiz!
Biliyorsunuz ormanda geçen sürenin sonunda üç seçeneğim vardı. Çok şükür birini elemiştim; eski düzene dönmeyeceğimi biliyordum.
Kaldı bir ay ve iki seçenek.
Ormanda yaşamaya devam edeceksem, bu nerede ve nasıl olacaktı? Yeni bir işleyişi olacaksa hayatımın acaba onu nasıl başlatacaktım? Kirlileri makineye atmak en yaşam pırıltısı veren eylemimken, kendime yemek yaparken dahi böylesine lütufkar iken, ben nereden, nasıl ve hangi itki ile ivmelenecektim?
Hayatım boyunca uyuşturucu kullanmamış olmakla içten içe övünüp, pek çok yakınımı da zayıf bulmuşken, travmalarımı giyinip, masal dünyasında saklanmam uyuşturucu değil ise ne idi?
En zor yüzleşme insanın kendisiyle olanmış. Şöyle boydan gösteren bir aynanın karşısına geçip "ayna ayna söyle bana yuttun mu attığım yalanları?" diyebilmekmiş.
Belki de bu yüzden kendimden başka yüzleşmek istediğim hiçkimse kalmadı. İsteyen herkes bunu tekbaşına yapmalıymış, mis gibi anladım.
Bir sabah aniden İtalya veya Yunanistan kırsalında ya da deniz kenarında bir evde rüzgar sesiyle uyansam, yepyeni bir dil, bilmediğim gelenekler, denemediğim yemekler ve etrafta geçmişimden olmayan yepyeni insanlar yaşsaydı acaba sevinir miydim? Gerçekten bilemiyorum, insan nasıl sevinir? Sevinç hala gezegende ikamet etmekte midir?
Anlatmışımdır belki, geçenlerde Burhan'la balkonda otururken ve elbette hayatlarımız hakkında konuşurken "yanlış durakta inmişim de bir sonraki otobüsü bekliyor gibiyim" demiştim. Dünya benim için hep yanlış durak hissiydi. Ne gezegene, ne bir aileye, ne de kendi içime yerleşebildim. Arkasındaki yapışkanlı kağıt çıkartıldıklatan sonra yerine düzgün yapıştırılmamış sticker gibi hissediyorum. Söksen sökülmez, düzeltsen düzeltilmez..
Yani ormanda işler iyi gitmiyor. Burada kalırsam delirip gideceğim. O yüzden kalan sürem için bir sudoku, ne bileyim işte kendime ve etrafa takılmadan devam edebileceğim bir uğraş bulmalıyım.
Geçen yaz günde iki saatimi suda geçirerek ve tüm kalbimle bir balinanın gelip beni yutmasını dileyerek günü kurtarmış hissediyordum ya aslında içten içe bunun pek makul olmadığını biliyordum. Sonuçta bir an geliyor sudan çıkıp kuruyordum ve o an çok hazindi... İnsandım ben yahu, insan.
Tepemde martılar uçarken, denizin kokusu burnuma, kahvenin tadı damağıma yerleşmişken neden bu denli hüzünlü hayat hiç anlayamıyorum. Ormandan çıkacak mıyım inan bilmiyorum....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder