Nisan. Serin, sokakları sel götüren, kedileri, köpekleri ıslatan, erguvan çiçeklerini yerlere döken Nisan. İnsanı sıcak evinden, içtiği kahveden utandıran, belirsiz ve gelip gelmeyeceği bilinmez bir yarına bile sitem edemeyecek kadar köşeye sıkıştıran Nisan. Sana göre bahar, bana göre kırlangıç fırtınası.
Yaz sonunda gidişlerini izlemiştim. Ne zaman başımı kaldırıp gökyüzüne baksam, genişliyorum. İnsanın ruhu göklere ait olmalı. Nasıl ki bedenimiz topraklanma ihtiyacı içinde, ruhumuzun da yegane derdi uçmak!
Venedik'de tek başıma dolanırken, meydanlardan birinde minicik bir dükkan bulmuştum. İçeride minyatür cam biblolar vardı. Her şey inanılmaz kırılgan, gerçek olamayacak kadar sevimliydi. Oradan aldığım minicik kırlangıcı hala öyle severek saklarım ki... Sanırım doğaya olan ilgimin önemli bir kısmı da kuşlara dair.
Venedik'de kaldığımız üç günün ikisi yağmurluydu:)) Ailecek hiç umursamadık. Ne keyifle kahve içmemizi engelledi, ne de nefis bir lokantada harika bir akşam geçirmemizi. Açıkçası güneşten daha çok yakışıyordu şehre yağmur.
Biliyorum, Dünya acı içinde kıvranırken büyük bencillik fakat çok istiyorum bir kez daha Venedik'de, üstelik uzun uzun kalmayı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder