Bir gece evvel bir an deprem olduğunu hissettim. Saate baktım. Uykuya döndüm. Ertesi gün rasathanenin sayfasında aynı saatte Samos'da deprem olduğunu gördüm. Elbette tesadüf. Tesadüf nedir hala bilmiyoruz tabii. Eş zamanlılık? Belki.
Rivayete göre Fenerbahçe'de bir Hera tapınağı var, tam fenerin altında kalıntıları olduğu söyleniyor. Bahçesini o kadar severim ki... Samos adası Hera'nın doğum yeri mitolojide. Gerçi Hera'nın depremlerle hiç ilgisi yoktur, o işlere Poseidon bakar fakat Hera bu, aslında her şeyle alakalıdır.
Son zamanlarda Şems-i Tebrizi'nin şu ana kadar duyduklarım arasında en sevdiğim sözü içimde dolanıp duruyor; "hayatım alt üst oldu diye ah vah ediyorsun, ne malum altının üstünden daha iyi olmadığı?"
Konya'da en sevdiğim yer Şems'e ithaf edilen camii olmuştu. Son gittiğimde restorasyon yüzünden girememiştim. Pandemi sakinleşince ilk gideceğim yer Konya, ikincisi Venedik. Tabii yaşarsam.
Eş zamanlılık denilince aklıma ilk gelen hep Ardınç oluyor. Dün annemin sandığını açtığımızda da o aileyle nasıl bir karmam olduğunu düşündüm. Beni ne kadar sevdiklerini, onlara ne kadar bağlandığımı hatırladım. Belki de hepsi Ardınç'la ben birbirimizi hatırlayalım diye yaşandı. Belki de mi? Kesinlikle öyle olmalı...
Sandık meselesini ayrıca yazacağım. Çünkü gelecek nesillerin böyle bir değeri olmayacağını çok iyi biliyorum. Onların sandıklarda saklanan geçmişleri olmayacak. Anneler kızlarına kendi hikayelerini tülbentler, manastır işleri, oyalar ve danteller üzerinden anlatamayacaklar. Susulan ve yitirilen hayatların tanığı sandıkların işlevini yeni dünya düzeninde kim üstlenecek?
Bilinmez...
Etrafımdaki herkesin düzeni değişti. Üretim ve tüketim alışkanlıklarında direnenler olsa da, bunlar son çırpınışlarımız içten içe hepimiz biliyoruz. Kuzey kutbunda veya yedi denizin dibinde, istisnasız aynı gemideyiz, bunu da gayet iyi biliyoruz.
Şimdi dökülüp saçılma zamanı. Saklı olanlar bir bir gizlendikleri yerden çıkarken, dünya büyük bir şok dalgasıyla sallanacak. Makro kozmos ne yaşıyorsa, mikro kozmos da bundan payını alacak. Kehanetlerin gerçekleştiği, hayatlarımızın hallaç pamuğu gibi attırıldığı ve muhtemelen altının üstünden daha iyi olacağı bir dönem başladı.
Biz kabul etsek de etmesek de eski döngüler kapandı. Yenilenmek, yeniyi yaratmak için her an uygun, her şey hizmette.
Burhan bu sabah kazıdan olağanüstü bir parçanın fotoğrafını yolladı. Büyülendim. Tanrı'nın eteğine, ayrıntılara baka kaldım. Orta Hitit Dönemine ait bu parçayı henüz yayınlanmadığı için gösteremiyorum. Ancak bazı salak arkeologların eskiz ve baskı hatası olarak yorumladıkları şeyler hakkında yazabilmeyi çok isterdim.... Aslında yazmalıyım, nasıl olsa akademik anlamda bir kaygım yok. Fakat ezoterik anlamda kendimi yeterince donanımlı bulmuyorum. Kesinlikle okuyabildiğim semboller var ama yeter mi acaba? Neyse bu sabah o minicik Hititli beni çok heyecanlandırdı. Elindeki kuşla konuşan bir dağ tanrısı!
Hititler ülkelerine "bin tanrılı il" derlerdi. Aradan geçen yıllar bana birden çok tanrı olduğunu öğrettiğinde bu bilginin önünde nasıl eğildim... Of!
İnsan ne zaman ağaçla, kuşla konuşacak, işte o zaman yeni dünya düzeni ahenkli bir sürece girecek. Girer mi? İşte bunu bilemem, bildiğim tek şey eğer yeteri kadar istersek ve bireysel olarak bu arzuyu beslersek kesinlikle mümkün. Gelecek an be an yaratımda, bu yüzden tahmin edilebilir, ancak öngörülemez.
Ne yazdım ki ben şimdi yahu. Neyse, işime döneyim bari:)))
03.12.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder