Biliyorum ilk serzenişim değil, ama yine gün içindeki alçalıp yükselmelerin ruh halim üzerinde yarattığı ritim bozukluğuyla başım dertte... Ne zaman endişe atakları ve kaygı krizleri artsa, ardından aşırı hassaslaşma ve korkuya kapılma halleri geliyor...
Bugün de harika bir ders, keyifli bir kahve, eğlenceli bir alışveriş ve ardından yine sokakta yürümesini bilmeyen insanlar arasında dengemi korumakta zorlandım...
Oysa neden her şey bu kadar derinde olmalı gerçekten anlamıyorum. Koy ver gitsin di mi? Dün gece ne güzel söylemiştim: "arada bir koy vermezsen, zihnin derinliklerinde boy verirsin*" diye!
Biraz dersi anlatmak istiyorum.
Uzun zamandır "hiç" hakkında düşünmemiştim. Başucu kitabımı da yatağa almaz olmuştum. Bu şekilde maneviyatımı yaban ellere bırakınca, olanlar oldu... Yoruldum. Sonra o önünde volta attığım kapıya geldim yine. Yeniden ve ilk kez yaşıyormuş gibi mızıldanarak "bir ve bütün", aynı zamanda "hiç" olma hallerini düşündüm... Kocaman evrende ben ne kadar yer kaplıyordum? Ne kadar bir süreyle burada olacaktım? Zamanı gelip gittiğimde nereye gidecektim? Benden ne kalacaktı? Kalmasa ne olurdu? Kim s. deliyi bir pazarında!
Anlayamadığım, durup durup tosladığım duvardan geçmenin bir tek yolu kalmıştı: çocuklara anlatmak!
Bende öyle yaptım; bu kapı sonsuza kadar açılmayabilirdi ama ben duvardan geçebilirdim!
Dersin konusu mikroplardı. Mikroplar sadece bakteri ve virüsler değil, zaman zaman moralimizi bozan kelimeler, küçük kavgalar ve canımızı sıkan olaylar da olabilirdi. Buraya kadar anlaştık. Hiç birimiz sümük, karın ağrısı, kusma ve moral bozukluğu sevmiyorduk.
Peki ilaç içecek kadar hastalanmamak için acaba yoga oyunlarının bu konuda bir önerisi var mıydı?
Elbette vardı!
Hatta birden fazla tavsiye sabırsızca sırasını bekliyordu.
Öncelikle bedenimizin radyosundan ( timüs radyosu: kendisi köprücük kemiklerinin birleştiği noktanın bir zıplama kadar altındadır ) düzenli yayın yaparak bize doğru yaklaşmakta olan mikropları geri püskürtebilirdik!
Sonrasında da "Bedeni Canlandır Dansı" ve "Mikrop Kovalama Koşusu" yapılabilirdi!
Hepsini yaptık. En küçük öğrencimden, en olgununa kadar her biri oyuna neşeyle katıldılar. Çok da zevk aldık. Açıkçası onlara anlattığım her şey bütün kalbimle inandıklarımdı. Birlikte tekrar etmek, hatırlamak bana o kadar iyi geldi ki...
Sonuçta bütün olası olumsuzlukları ardımızda bırakabildiysek, biraz da bütün hakkında düşünebilirdik. Denge, dikkat ve uyum konuşacaksak da uzaydaki dengelerden, uyumdan bahsedebilirdik.
Dünya güneşin etrafında dönüyordu. Ve tabii kendi etrafında. Ay da aynı şekilde hem kendi çevresinde , hem de güneşin çevresinde dönmekteydi. Bu dönmeler tıpkı bir dans gibiydi. Yıldızlar da gezegenlerin etrafında harika bir ışık şöleni yaratıyorlardı.
Peki her çocuğa bir yıldız istesek acaba yeterli miktarda var mıydı?
Peki eğer varsa o zaman karanlıktan korkmaya gerek kalır mıydı?
Elbette hayır!
O halde dinlenmede yıldızlardan yapılmış bir salıncakta olduğumuzu hayal edelim. Kocaman uzay milyarlarca yıldızla aydınlatılıyo ve her gezegenin dönerKen çıkarttığı ilginç sesleri dinliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder