Bach... Sabah sabah kendime neden bunu yaptım bilmiyorum. Yaptım işte. Müziğin nefesimi kestiği zamanlara kapı araladım...
Burası Mausoleum. Kral Mousolos'a sevgili Artemisia'nın yaptırdığı anıt mezar. Çok kasvetli bir lojmanda yaşıyoruz. İki katlı, karanlık bir ev. Şu an yaşadığım daireye benziyor. Işıksız, sessiz.
Çok zor günler geçiriyorum. Mausolos'un sunağına uzanmış gökyüzünü seyrederken, ciğerimi parçalamak isteyen kargalar pike yapıyor gökyüzünde. Horoz George ve Sarı Kız avluda geziniyorlar. Titrek bir süredir kayıp... Bu evi hiç sevmedi. Döneceğini sanmıyorum. Sürtük sunakta yanıma uzandı. İkimiz de canımızı almaya gelecek celladı bekliyoruz. Walkman kulağımda, bach dinliyorum. Alacakaranlıkta, biten günün ağırlığı altında ezilmek yetmez gibi dünyanın yedi harikasından birinde gelecekte çekeceğim acıların provasındayım.
Acı çekmem için hiçbir sebep yok. Sahi yok mu? Var. Konuşamadıklarım var. Korkularım, bitmeyen hezeyanlarım ve ...
Gökyüzünün an be an değişen rengi ve Bach. Yaşadığı dönemde layığıyla umursanmamış Bach. Onu dinlerken ne kadar acı çektiğini ve Tanrı'ya nasıl sığındığını hissedebiliyorum. Yoksa Bach'ın acısı mı benim sandığım? İkimizin ıstırabını ayıramıyorum. Kollektiften gelen derin bir keder var atmosferde.
Sunak hala ılık, gündüz güneşi emen mermer sert ve ılık. Sürtük huzursuz olmaya başladı. Havanın kararması onu tedirgin etti. Başımı evin olduğu yöne çeviriyorum, İçeride ışıklar yanıyor. Üst katın pencereleri bir çift göz sanki. Azıcık solda kalan kapı ise çarpık bir gülüş.
Bizden önce iki aile yaşamış bu evde. Birinin karısı merdivenlerden yuvarlanıp bebeğini kaybetmiş, diğer çift boşanmış. Herkes evin lanetli olduğunu söylüyor. Umursamıyoruz. Ne şeytanlar, ne hayaletler görüp kaçmamış, kargalarla haberleşmiş, pek çok hayatta buluşmayı başarmış bir çift olduğumuza göre bizi etkilemez bu kehanet.
Acaba?
Akşamın serini ürpertmeye başladı. Sunaktan kalkıp eve doğru yürüyorum. Ben yaklaştıkça ev uzaklaşıyor sanki. Ayaklarım neredeyse geri geri giderken, arkamda ayak sesleri duyuyorum. Sımsıkı sarılıyor sevgilim. Bir martının denizden balığı kapıp havalanması gibi aniden yakalıyor beni ve artık evdeyiz.
Uyuyamıyorum bu evde. Oda çok büyük. Kalkıp mutfağa inmeye korkuyorum. Geçen gece su almak için indiğimde pencerede simsiyah bir keçi vardı. Korkudan bardağımı düşürdüm. Gecenin bir yarısı çıplak ayakla, cam kırıklarının ortasında kaldım. İşaretler yüreğimi sıkıştırıyordu.
Aşk için mayın tarlasında yürüyordum.
Bach. O evde öyle çok Bach dinledim, o kadar çok ağladım ki, sonunda gözyaşlarım sel olup beni çok uzaklara sürüklediler.
13.12.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder