Beraber söylenmemiş şarkıların, neşeyle zıplanmamış konserlerin, yelken açılmamış yedi denizin, hele de Arşipel'in* derin kederi var aramızda. Elini uzatıyorsun, sıkı sıkı tutuyorum ve her defasında içimden"elim anneannemin eli kadar şefkatli olsun" diyorum. Haftalardır "yorulma, yat buraya" diyorsun ama olmaz, yapamam. Ya uyuyakalırsam, ya kapı kapı dolaşıp babaları çalan canavar geri gelirse?
Dayım bir zamanlar bisikletçi olduğunu anlattı. Bilmiyordum. Ben çocukken iyi bir yüzücü olduğunu kalenin önündeki dalga kırandan Salmakis Koyuna kadar yüzdüğünü hatırlıyorum. Apollo heykeli gibi güzeldir dayım ama ayağında Hermes'in sandaletleri, yüzünde Poseidon'un rüzgarıyla.
Neşesinin çınladığı Bizans bedesteninin rutubet kokusuna inat güneşe olan tutkusunu düşünüyorum.
Rüzgar sevdiğini gösteren tüm emareler bisiklet, uçurtma ve yelken... bana onun bir rüzgara binmek için zayıfladığını söylüyor. Bir kuş kadar küçücük yatakta, gözlerindeki ışık artık sadece günbatımı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder