Günaydın,
Özlendik mi bilmem, aslında her sabah buradaydım. Sadece yazdıklarımı yayınlamak istemedim. Bazen bana kalmaları daha çok hoşuma gidiyor. Bir tür sağaltım gibi yazmak benim rutinimde; anlatıyorum, sonra ne dedim diye bir kez daha bakıyorum ve hatta ertesi gün yeniden okuyup, duyguların ne kadar değişken, nasıl da o anda kalan şeyler olduğunu görüp sakinleşiyorum.
Geçiyor çünkü. O hızlıca tetiklendiğimiz anlar geçip gidiyor. Ne harcadığımız enerjiye, ne de verdiğimiz tepkiye hiç değmiyor.
Elde var hayat.
İki gündür neyle meşgulsün derseniz, yeni evime götüreceğim berjerin kumaşına karar vermeye çalışıyorum. Kütüphanemi salonun hangi duvarına yerleştirsem, acaba marangoz rengini mi değiştirse diye düşünüyorum. Tatlı telaşlar işte. Ortada ev var mı derseniz, hem evet hem hayır:))) Olacak ama, yani inşallah. Az kaldı.
Hayatın bu kış bana gülümseyeceğini hissediyorum. Neden? Çünkü yatağımın altında bir canavar olmadığını öğrendim! Canavar korkularımız. Canavar durmadan güzelleme yaptığımız geçmiş. Oysa henüz yaşamadığım günler, gitmediğim tatiller, sahip olmak için çırpınmadığım kitaplar var. Sonbahar var önümde mis gibi! Sultan Ahmet'e gidip en sevdiğim otelde kahve ısmarlayacağım kendime mesela. Sonra mevsime kanan erguvanları öpüp koklayacağım. Hatta dün yaptım, bi güzel sevdim minicik çiçeklerini.
Velhasıl geçmişi anımsamak, evet ama herşey arkada kalmış gibi davranmak hayır.
Bu kış aşık olacağım. Yeniden hayata, kendime ve belki bir başkasına aşık olacağım. Neşemi, hayata bağlılığımı geri alacağım. İşte zafer bu! Değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder