Herşey kader değil. Kader yok demiyorum. Var. Olmaz mı? Dibine kadar kader var, hatta bi de keder var. İçimde çürüyen erguvanlar, seçimler, seçemeyişler mi? Onlar da var...
Kader ve ardından gelen keder... O bitmeyen keder var ya, hah asıl o seçim işte! O bir tutulma, yapışma! Bir bebeğin annesinin memesine yapışması gibi.... Yaşamın sadece memeden gelen süt olduğunu zanneden bebek içgüdülerine güvenmese ve dişleri çıkınca birşeyleri kemirmeye başlamasa nasıl büyürdü? Düşün. Bak başka bir örnek vererek gidelim. Hayat karşına birini/bir durumu çıkartır. Yaşarsın veya yaşamazsın. Geçer gider yanından, geçer gider içinden... Bu kaderdir. O karşılaşma, çarpışma kaçınılmazdır. Ama o andan sonra ne yapacağın kader değildir. Seçimdir. İçini duymalısın. Yaşadığın çarpışma sağır eğer biliyorum. Kalbine beton dökülür. Hissedemez olursun. Ama bak gerçek şu:
Gitmişse gitmiştir, seni seçmemiştir. Anla, anlayalım diye heceliyorum: seç-me-miş-tir. Bundan sonrası kader değildir. Kederi seçmek veya hayatı seçmek arasındaki yol ayrımıdır. Seçilmemiş olan sen/ben bununla yenişip hayatımıza devam etmeliyiz. Kaderin bu toslaşmasıyla oluşan yaranı önce doya doya yala. Ama benim gibi tiryakisi olma! Sonra bantla! Kaşıma. Kurcalama. Bırak iyileşsin. Kabuklansın, bitsin, gitsin. Dişlerinin çıktığını fark et. Artık meme değil ihtiyacın, çiğneyebileceğin yiyeceklerle dolu Dünya!
Bak, ben bir kadın tanırdım eskiden. Çok aşıktı yaşadığı şehre. Şehre, erguvanlara. Erguvanlara ve babasına... Sonra tam erguvanlar açacakken, babası gitti. Öldü. Ondan sonrası geçmiş kokan çöplükte hazin bir çırpınıştı.
Ben o kadını çöplükten çıkmaya nasıl zor ikna ettim biliyor musun? Hala bazı gecelerde yatağından çıkıp geçmişin çöplüğünde huzur aradığını söylesem? Onu eve getirmek, yıkayıp paklayıp yatağına sokmak ne kadar zahmetli bir bilsen... Bir bardak ılık süt için ağlıyor biliyor musun? Vermiyorum. İkimiz de deliler gibi ağlıyoruz ama ona süt veremem.... Dünya yiyecek dolu! Anlaması lazım.
Ertesi sabah.. Öpe koklaya uyandır onu, ver eline kahvesini, dans etmeye ikna et! Of, bir bilsen ne zahmetli bu işler...
Çöplüğe düşen, çöp koklayarak sakinleşen, dişleri olmadığını zannedenler ben, sen ve niceleri... Korkma, var dişlerimiz. Kendimize ana da oluruz, baba da, korkma! Ruhumuzu da doyururuz, karnımızı da. Çöpe giden gecelerimiz de olur... Bizi çöpten çıkartan gücümüz de.
Kaderle kederi ayır. Hemen.
*Sena Şener
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder