Özay Gönlüm, Zeki Müren, Hisseli Harikalar Kumpanyası ve daha neler neler var çocuklukta. Kale içi konserleriydi hepsi. En güzel ipekli gömlekler giyilir, günbatımında kalenin geniş kapısından yüzlerce yıllık rampa tırmanılarak hendeğe ulaşılırdı.
Ben delirmeyeyim de kim delirsin Ortaçağ kalelerine!
Martı olmazdı bizim oralarda. Karga, yusufcuk, serçe vardı. Kaleye de en çok kargalar gelirdi. Çocukluğumdan beri severim kargaları. Galiba söylemiştim, Behrengi'nin Kargalar hikayesine de bayılırım.
Konser başlayıca ses etmez kargalar. Onlar alacakaranlık severler. Gün ışığının son rengi silinince susarlar. Böylece müzik başladığında herkesin dikkati sahnede olur. Bazı çocuklar uyuyakalır annelerinin dizinde ama kimilerine keşif vaktidir!
Ben macera sevenlerdendim. Şansımı sonuna kadar zorlar ve gidip kapağı açık bir lahit bulurdum kendime. Oh! Anamın dizinden daha konforluydu şu lahitler. Ah bi de ılık süt içebilseydim var ya, mışıl mışıl uyunurdu o tarifsiz serinde. Siz hiç yıldızları seyrederek bir lahitte uzandınız mı? Enfestir. Ölmeden önce gökyüzüne bakmalı insan. Ama öyle iş olsun diye değil, sahiden göremeli yıldızları. Yıldız haritalarını izlemeli, en parlak yıldıza bişiler anlatmalı. Ona bakarken uyuyakalmalı, annesinin aklını almalı:))
Yıllar sonra Londra'da bir kilisenin arka bahçesindeki lahite uzandığımda gökyüzü simsiyahtı. Gökyüzü rüyamda gördüğüm kuyu gibi siyah ve tekinsizdi.
Çocukken hiç korkmazdım. Ben büyüdükçe korkularım da büyüdü. Annemin, babamın, ninemin, halamın, içinde yaşadığım toplumun ne kadar korkusu, endişesi varsa sırtıma yüklendi sanki. Beş kamyonluk yükünü, iki dakika yere koyamayan ben, yumuşacık yatağımda bile o lahitteki kadar huzurlu değilim.
Günlerce sürecek, aklı baştan alacak bir sel olmalı, herşey, ama özellikle geçmiş sele kapılmalı, aklana paklana uzaklaşmalıydı. Serçelerin, çocukların, orta yaşlı kadınların sırtına yük olan geçmiş mutlaka o sele kapılmalı!
Geçmiş sele, ben bugüne karışmalıyım. Akmalıyım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder