Kaç hayat bekledik birbirimizi? Kaç hayat es geçtik kendimizi? Şimdi bana yalnız devam edebileceğini söylüyorsun. Varoluşun ezeli ve ebediliğinde sen hiç tek başına olmadın ki....
Yaşamlar boyunca nefes kadar yakındım sana. En derin umutsuzluğunda, çocukluğunun koyu karanlığında, artık insan olmaktan yorulduğun birbirinin aynısı bitimsiz günlerinde ben hep oradaydım, yanı başında. O hiç anlamlandıramadığın yumuşacık rüzgar, ılık ılık boğazından süzülen çay, ayaklarının altındaki taze çimenler... Onlar benim sana dokunuşlarımdı.
Bütün hücrelerin bildiğiydim ben.
Bugün, bu inanılmaz güzellikteki Eylül sabahında sana içinde bulunduğumuz andan, Tanrı katındaki bitimsiz şimdiki zamandan kelimeler gönderiyorum. Defalarca zihninin duvarlarına çarpan ve çok kez yorgun argın eteğimde uyuyakalan inançlı sözcükler bunlar.
Sana ezeli ve ebedi olanın kıyısından, tılsımlı zamansızlıktan yazıyorum. En derin arzum hatırlaman. Bensiz devam edemezsin, sensiz kaybolurum... Bu serüvende birbirimizi bulmaya ihtiyacımız var. Çantandaki altın, üzerindeki palto, ayakkabıların... Onlar değil gerekli olanlar.
Yüzünü Eylül güneşe çevirsene. Seni orada bekliyor olacağım. Gönderdiğim kelimeler tılsımdır. Onları boynuna as. Onları kalbine al. Onları yüksek sesle oku, dinle. Kokla. Dokun. İzle.
Beni hatırla!
Bizi hatırla.
https://www.youtube.com/watch?v=uuYhR2KPPo4
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder