POLONYA
Susmayan bir uğultusu var içimin. Şeytanların
doymak bilmediği açık bir sofra zihnim; güvensizliklerin, kaygıların durmadan
arttığı, asla eksilmeyen sonsuz şölen! Bu sabah, diğerlerinden farklı,
iblislerin oburluğundan uzağım. Zihnimi izlemek yerine, kalbimin odalarında
gezinmeyi seçiyorum. Akıl sandığım, benim zannettiğim tüm duygu ve
düşüncelerimi bırakarak, yürek denilen yerin en güzel köşesine seriyorum
halımı.
Orada, nicedir unuttuğum minicik bir oğlan
var. Halımı serer sermez yanıma koşuyor. Top gibi yusyuvarlak kafası. Kocaman
parlak gözleriyle bıcır bıcır konuşuyor. Doğu Avrupa’nın dondurucu kışına hiç
aldırmadan, banyo zamanına ne kadar sabırsızlandığını anlatıyor. Leğendeki
sıcak suyun ve serin odanın onu hayatı boyunca rahatlatacağını, her yüreği
daraldığında bu anıya koşacağını bilmeden uslu uslu bekliyor. Elleri
dizlerinde. Pencereden süzülen ışıkta bacakları incecik. Birazdan annesi onu
mis gibi yıkayacak. Üşütmesin diye özenle kurulayıp, sıkı sıkı giydirecek.
Sonra anne kokusunda huzurlu bir uykuya dalacak bu güzel çocuk.
Ben onu telaşlı bir yaz mevsimin bitiminde, tam yirmi dört yıl sonra tanıyacağım.
Adı Harun. Parlayan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder