Herkes bilir benim çizgi film ve süper kahramanlara merakımı. Hem de ezelden beri. Çizgi film aşkım Tom & Jerry ile başlamıştır. Bodrum'un en havalı ve zengin ailelerinden Subaşılara çaya giderdi annem, onlar da ben oyalanayım diye iki saatlik çizgi film kasetini takar, elime de bi kase sütlaç verirlerdi sağ olsunlar. Hey gidi hey, nerden nereye.
Tabii o zamandan bu güne iyice genişledi repertuarım, çizgi filmlerden animelere, Tim Buton izlemekten, Hell Boy'a epeyce yol aldım. Bu basit dünyanın mistik, ezoterik mesajlarını, labirentlerini öyle çok sevdim ki, bazılarına açık ara kaptırdım gönlümü.
Bunlardan biri de Prenses Kaguya Masalı'dır. Bence herkes izlemeli. Hatta gelecek dönem eğitimlerimde ev ödevi yapayım Prenses Kaguya'yı.
Hande'm, sen izlemelisin bu masalı. Yaşam, aşk, varlığımızın anlamı ve bu hayattan gidişimiz öyle güzel anlatılmış ki... Hani birbirinden farklı kültürlerde ölüm ritüelleri var ya okuyup durduğumuz, işte en çok ona şaşırıyor insan, nasıl olup da hepsi ayrıntıda ayrışıp, özde aynı şeyi anlatıyorlar? Elin Budist rahibi nasıl oluyor da biliyor Tibet'in veya Meksika'nın ölü kültünü? Mısır'dan Yunan'a, Selçuklu'dan Bizans'a nasıl bir ağ var... İnsan okudukça büyüleniyor ruhun uğurlanışından. Yağlar, kokular, bir bebek gibi sarıp sarmalamalar... Ağıt ve dualar. Çiçekler, yemekler... Nedir bütün bunlar? Kederin düğüne benzediği, kefenin gelinliğe, gözyaşlarının kabule doğru aktığı o bilinmezlikte acaba neler olmaktadır?
Orada düğün var diyorlar Hande, orada bizim fani kulaklarımızın duyamadığı bir müzik, nörolojik olarak algılayamadığımız bir ışık ve eve dönmenin, kucaklanmanın sonsuz huzuru var. Dinin, inancın ne olursa olsun, hatta olmazsa da olmasın bunlar mutlaka var!
Hani biz bugün "ah!" dedik ya, ben "ah!" dedim mesajını görünce, o aslında "oh, çok şükür!" olmalı. Çünkü Aytaç Hocanın ruhu eve döndü. Fizik bedeninin acısı bitti. Evet, bir süre onu göremeyeceksin ama bugün sen de deneyimledin; ruhlarınızın bağı her daim olacak. Herkes er ya da geç bir diğerine bağlandığı iplikçiği sezecek. Ne mutlu sana sezmiş, görmüş ve kalbini açmışsın. Ne mutlu ki O da sana görünmüş.
İnsanlar ne tuhaf. Her gün, hatta her an yüzlerce mucize olurken, hala bir mucize bekliyorlar. Mucize ne biliyor musun? Ruh tanışıklığımız. Birbirimizi görmediğimiz zamanlarda sinemaya girip tek başıma bu çizgi filmi izlemiş ve deliler gibi ağlamış olmam. Ve kızın yüzünde seni görüp, kim bilir nerede diye içimden geçirmem... Koskoca okuldan bana kalan sen, çillerin, gözlerin...
Bugün sana, aradan geçen onca yıldan sonra sevdiğin birini kaybettiğinde bu masalı önerebiliyor olmam ne ilginç... Söylesene zaman sahiden var mı? Mucize denilen ne ola?
Aytaç Hoca bu gece düğün dernekte Hande'm, hakikatin kollarında. İnsan bedenini bırakmış, hafiflemiş olmanın keyfinde. Oradan mutlaka sana kokular, renkler, mektuplar, mesajlar gönderecek. Tıpkı giderken haber ettiği gibi. ben buna inanmayı seçmiyorum, bunu hissediyorum. varsın yedi mahalle deli desin:)
Bizi tanıştırdığın, birbirimizden haberdar ettiğin, adımı ona duyurduğun, adını bana duyurduğun için sağol, varol. Nice insan bilirim ruhunu ruhuma yakın kılmamış, gözlerini sözlerini esirgemiş... Sözde tanış...
Diyeceğim o ki acını hafifletir mi bilmem ama düşün ki öpüverdim güzel ruhundan. Bi de sıkıca sarıldım.
Sabır dilerim kardeşim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder