18 Mayıs 2021 Salı

KENDİNE İYİ BAK, DENMEZ, SAÇMA...

 


Londra havasına uyandık bugün... İçimden bir şey koptu gitti geçmişe. Ağzıma eden kaseti hatırladım; "Elbette!" Candan Erçetin. Aşkın Nur Yengi'nin "Sevgiliye" ve Zuhal Olcay'ın "Küçük Bir Öykü Bu" albümlerinden sonra en çok dinlediğim, her dinlediğimde ağladığım albüm... Egemen'in hediyesiydi. Havalimanına giderken vermişti. Pek de bilmediğim bir sanatçıydı, aldım attım çantaya. Ne zor bir ayrılıktı... Of! Neredeyse vazgeçiyordum! Umurumda değildi uzaklar, çok korkuyordum, hemen evime dönmek istiyordum. Hem neden gidiyordum?!

Korka korka indiğim Londra bana öyle iyi gelmişti ki, birkaç günde evi unutmuş, kendimi bu sihirli şehre kaptırmıştım. Tiyatrolar, kitapçılar, birbirinde lezzetli kahveler ve sonsuz bir estetik, tarifsiz bir huzur vardı bu ülkede. 

Benimkinde niçin yoktu....

Hayatımda ilk kez yalnız değildim, tek başıma olmayı, kendimi seçmiştim.

Güne bir sandığım üzerinde kahvemi içerek ve bahçedeki mavi çiçekleri izleyerek başlıyordum. Londra hayaletlerin, perilerin şehriydi. İstanbul gibi gizemini perde perde saklamıyor, ulu orta döküp saçıyordu. Nehrin kıyısını keşfettiğimde ne sevinmiştim. Evime benziyordu iki yakayı ayıran nehir. 

Ve bu albüm... Ne kadar ağlatmıştı beni. Defalarca yazdım biliyorum ama o insanın içinden fışkıran gözyaşları öyle yakıcı bir şey ki, unutulmuyor... Kendime iyi bakmayı Londra'da öğrendim ben. Kendime softa kurmayı, ruhumu hoş tutmayı, zihnimi beslemeyi...Elvan için yaşamayı.

Bazen taşrada bir hayat hayal ederken ne kadar dürüstüm düşünüyorum... Çünkü 1990'ların Bodrum'unda ne kadar mutluysam, Londra'da da en az o kadar mutluydum! İçimde bir şehirli, bir de köylü vardı. Nereye giderse gitsin, öbür yarısı evsizdi ruhumun...

Şu mis gibi bir Londra sabahı kokan İstanbul'da her an, kendine iyi bakmak daha da zorlaşsa da, vazgeçmeyeceğim... 

Size de aynısını tavsiye ederim; kendinizi seçin, vazgeçmeyin.



Hiç yorum yok: