Kim ne derse desin hediye seçmekte çok acayip bir şahsiyetimdir. Hele de kendime. İki sene evvel Spinoza'nın Ethica'sını hediye etmiştim zatıma. Bu sene de kısmetse, Jung'un Kırmızı Kitap'ını hediye ediyorum*. İyi bok yiyorum:)))
Bu okuduğum zımbırtılar domates sularken, tavukların bitini ayıklarken işime yarayacak mı işte orasını hiç bilmiyorum!!! Neyse, o günlere var biraz, demek ki henüz ellerim nasırlaşmadan evvel bir süre daha kitap defter tutabilirim!
Ay, günler dedim de, şu içinden geçtiğimiz kapanma adı altındaki günler, su gibi geçiyor. Hindistan'la ilgili haberleri okuyup şişmediğim, kederden yerlere yapışmadığım sürece iyiyim. Ne şanslı bir azınlığa dahilim ki, hala bayramda yapacağım tatlının peşine düşüp, iyi bir şarap alayım diyebiliyorum. Elbette bu durum insanı hem sevinçli, hem de utanç içinde bırakıyor. Geçen gün aynı şey mayo - denizi görür müyüm meçhulken mayo bakmak nedir derseniz, ne biliiim ya, kafam iyiydi herhalde?!:)) - oldu, insanların açlıktan süründüğü bir ülkede pahalı bir mayo almaya hakım var mı diye düşündüm... Ya da bir şişe parfüm? Emin olamıyorum. Mahrumiyet hissi değil elbette lüks tüketimden uzak durmak ama insan olarak bazen nefsime yenilmek istiyorum!
Neyse, kendimi güzel yiyeceklerle beslemekteki kararlılığım çok şükür sürüyor. Gelecek hafta gideceğim arkadaş daveti için şimdiden hazırlıklarımı yaptım. Yanımda şarap, peynir ve ceviz götürürsem kimse kendime iyi baktığımdan şüphelenmeyecektir di mi?
Tanrım, ne günlere kaldık, gizlediğim şeye bak!
Neyse, şimdi gidip bir Kırmızı Kitap alayım ben, sonra yine yazarım belki?
* Burhan alacak bana sonunda o kitabı:))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder