Seher vakti. Günün en güzel zamanı olabilir. Rüzgarı koklamak, yaprakların sesini duymak ve kuşları fark etmek için eşsiz.
Erken yatmıştım, erken uyandım. Güzel balkonumda başlamak istedim güne. Bedenim hala sızım sızım sızlıyor stresle gelen ağrıdan. Hiç kolay değil insanın bir yerden öte yere göçmesi. Döngüleri tamamlaması... Sadece eşyalar değil, tüm o eşyaların çağrıştırdıkları da tek tek dile geliyor, omuzlarına asılıyor insanın. Kafamın içindeki sesleri, bir zamanlar canımı yakmış eski filmleri döndürmemek, acı veren sahneleri, kedere boğan anları tekrar tekrar izlememek için sahiden ciddi direniyorum. Çünkü yaşamaya karar verdim, çünkü kalmaya niyet ettim!
Defalarca anlattım size, neşemi, yaşama bağlılığımı geri istiyorum ve alacağım. Buralardan kaybetmiş biri olarak gitmeyeceğim. uzun zamandır tek suçlunun kendim olduğunu, "bana şunu yaptı", "ama o da bunu etti" demelerimin tamamen çamura yatmak olduğunu anladım. Evet canımı yakanlar, yolumu kaybetmeme, karanlıkta tırnaklarımı yememe neden olanlar vardı, ama vardı. Onları oldukları ve layık oldukları yerde bırakmamak benim seçimimdi. Biliyorum çok vakit kaybı oldu ama ne yapayım şimdi bırakabiliyorum. Nihayet ve şimdi!
Hiçbirimiz dışarıdan göründüğümüz kadar başına buyruk yaşamıyoruz hayatlarımızı. Her zaman bir dış ses var, içimizdeki fısıltılara bizi sağır eden, ezberden mızıldanan. Dikkatsizlik süremiz uzadıkça o dış sesin etkisiyle iyiden iyiye merkezimizi kaybediyoruz. İç ses mi? İşte o da küsüyor ve susuyor...
Seher vakti içimi duymama iyi geliyor. İçim yapabileceğime inanıyor... Sadece gücü az... Onu sahaya döndürmek Lazarus'u diriltmek gibi olacak.
Ama olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder