Günaydın,
Yirmi yıl önce boşandığım zaman, kardeşimin, nam ı diğer Prusya prensinin hakkımda şöyle dediğini duymuştum "artık tek tabanca yaşayacak." Ben onun ablası, sözcüsü, koruyucusu, anası, kahramanı, çok seveni ve daha kim bilir neyiydim? Yıkılmaz kalesi, asla pes etmeyeni....
Haklıymış, yıllarca tek tabanca yaşadım. Dönem dönem hayatıma giren insanlara da pek alan açmadım. Gündelikçiler gibi işleri bitince yok olsunlar istedim. İnsan olduklarını unuttum. İncinebileceklerini düşünmedim. O kadar canım yanmıştı ki, olası bir acıdan korkuyor, bilinçli olarak yalnızlaşıyordum. Hiç mi cesur bir hamle yapamadın derseniz, yaptım; beni çok sevdiğini düşündüğüm birine elimi ateşe sokarcasına dönümlerce alan açtım. Olmadı. Bu defa da o korktu. Hayat!
Hazin mi geldi yazdıklarım. Yok ya, o kadar değil, aslınsa seçilmiş yalnızlıkta bolca hediye de var. Mesela şu benim ıhlamur. Onu ardımda bırakacağıma üzülüyorum. Onu, bahçedeki anne kediyi... Evimin güzel penceresini.
Ben kimi ardımda bıraksam eksiliyorum. Bazen merak ediyorum, acaba beni ardında bırakanlar da eksildiler mi?
İnanç nerede başlıyor biliyor musunuz? Umudun bittiği yerde. Umut bitince şimdiki zamana tutunuyor insan. Anlıyor, elinde kalan, elinde olan sadece şimdiki zaman.
Şimdide durmayı başarmak iplik üzerinde yürümek gibi; tam konsantrasyon ve adanmışlık istiyor. Bir dakika bile gözünü kırpmadan yaşamak istiyor. Ne kadar uzun süre kesintisiz akarsan zamanla, o kadar varsın bu dünyada.
Keşke şu an dinlediğim piyanoyu ve onunla uyum içinde salınarak müziğe eşlik eden ıhlamuru yazıya ekleyebilsem. Keşke şimdiki zamanımın kokusunu, ağzımdaki kahvenin tadını klavyenin ötesine geçirebilsem.
Başlık seçilmiş yalnızlıktı değil mi? Hah, oraya dönersek ve özetlersem zaman zaman aşırı yorulmuş, kimsesiz ve bıkmış, yersiz yurtsuz ve hatta yönsüz hissetsem de biliyorum ki yalnızlığım tıpkı insanlığım gibi; bir elbiseden ibaret. Ben ondan çok daha fazlayım. Varlığımın insan deneyimlerinden sadece bir tanesi bu hayatım. Abartmaya, methiyeler düzmeye veya ağıt yakmaya gerek yok. Minnet etmemeyi, kendiliğinden akmayana müdahale etmemeyi ve ucuz olmayanı seçtim.
Yaşamım seçtiklerim ve seçmediklerimden kucağıma düşenler.
Hemen karalar bağlamayın neşe de var yalnızlıkta. Özgürlük, hafiflik. Ancak ruh denilen şey yalnızlıkta eksikleniyor bazen. Bunu hazmettiğim zaman daha iyi hissedeceğime eminim. İnsan deneyimine yamanmış görüntülerden ibaret bir birlikte olma istemiyorum ki ben, sahiden herkes ve her canlıyla bir, birlik olmak istiyorum. Anlatabildim mi sabah sabah bilmem, üzerine roman yazılacak konuya blog yazısı azıcık zavallıca oluyor sanki. Hadi durdum:)
Güzel bir sabah, öperim herkesi.
2 yorum:
Teşekkür ederim. :)) Önce hızlıca okudum, sonra bir kez daha yavaşça. Daha kaç kez okurum kim bilir?
Ece Temelkuran bir yazısında söyle diyordu. "sizi en heyecanlandıran şey doğa olmaya başlamışsa yaşlanmışsınız demektir. Ben kendimi ihtiyar olarak görüyorum üstelik aksi bir ihtiyar. İnsanlar beni sevsin onaylasın hoşa gideyim tanısınlar diye zerre takatim ve hevesim kalmadı. Yeryüzündeki hiçbir canlı için şapkadan tavşan çıkaracak gücüm yok. "
Oysa ben bu yaşıma dek nasıl da kırk takla atmıştım sevilmek onaylanmak için. Benim gibi çocukken kaybolmuş insanlar kendisiz yaşayınca oluyor sanırım tüm bunlar insan en çok kendini sevmeliymiş. Geç öğreniyorum
Seçilmiş yalnızlığı, biraz zamana ihtiyacım var gayretim hoşuma gidiyor ama :)
Yazılacak çok şey var da anlatacak kelime yok demiş biri. Öyle işte.
Çok öpüyorum. :))
Hevessizlik. Çok haklısın, hevesimiz kalmadı.... Sevgiler.
Yorum Gönder