27 Haziran 2022 Pazartesi

OKSİJEN


 


İyi akşamlar,

Bu akşam niyetim ortancalar hakkında yazmaktı. Ne kadar güzel, nasıl kusursuz olduklarından, en sevdiğim mavi tonlarını ortancalarda gördüğümden ve yaz aylarının en güzel iki şeyinin deniz ve ortancalar olduğundan bahsedecektim.

Borcum olsun. En son ne zaman havasız kalmış bir dalgıç misali viskiye sarıldım bilmiyorum! 

Dipsiz bir kuyudan tam çıkacakken ayağımın kaydığını hissediyorum. Sanki kilometrelerce tırmanıyorum da çıkışa kol boyu kala düşüyorum. Kabus değil, gerçekten yaşıyorum bu hissi, kendi karanlığıma düşüyorum. Yalnız, öfkeli, anlaşılmamış, sömürülmüş hissediyorum. Yaşamam için gereken tüm kaynaklar saniyeler içinde tükeniyor. Dev bir kentin tüm ışıkları sönüyor. Kocaman bir hortum ne varsa önüne katıp götürüyor. ne merhamet kalıyor, ne sevgi, ne de başka birşey. Ne bu? Benim bütün ömrüm sonsuz bir tırmanış, umutsuz bir ışık özlemi olarak mı geçecek?

Hiç umutlanamayacak mıyım? Hep savaş, hep mücadele... Bu ne yahu?!

Nefes alamıyorum. Nefes alamıyorum. 

Her bir parçası dört yapraklı yonca olan mavi ortancaları çok seviyorum. Eğer bir yaz günü ölürsem üstümde bolca ortanca olsun isterim.

Hiç yorum yok: