Denizli'ye Emin'i ve eşini ziyarete gitmiştim. Bebekleri olmuştu. Yeni boşanmış bir kadın olarak ilk seyahatimdi. Onlara ev ve bebek hediyesi almıştım. Çocukluk arkadaşımın aile hayatina davetliydim. Heyecanlıydım.
Görünürde herşey yolundaydı. Tam Anadolu usulü nefis bir misafir odası ve muhteşem yemeklerle karşılanmıştım. Gelinimiz azıcık alaturkaydı ama güzeldi hanım kizimiz, becerikliydi. Emin'e tatlı davranıyordu. Daha ne idi yahu!
Emin onunla iki yıl önce görücü usulü tanışmış, sonra bizi bir yemekte bulusturup fikrimizi sormuştu. Yaraliydi Emin, Kanada'da aşık olduğu kadın onu terk edince intihara tesebbüs etmiş ve yillarca tedavi görmüştü. Kendine güveni, aşka inancı kalmamıştı. Peki bu kız ne iş idi?
Güzeldi. Kız sahiden güzel ve sakindi. Orta halliydi ailesi. Eminler kadar malı mülkü yoktu insanların. Eğitim, görgü vesaire hepsi ortalamaydi. Ama ne önemi vardı, arkadaşıma iyi gelmişti işte.
Bunları neden anlatıyorum size biraz sabredin. Evlendiler. Güzel ama zor bir düğün oldu. Gelin ailenin pek içine sinmemisti. İlk yıl çok ittir kaktir gitti evlilikleri. Sorunca mutluyuz diyorlardi...
Evlerindeki ikinci akşamımda Emin'le yalnız kalma fırsatı buldum. Mutsuzdu. Boşanmak istiyordu. Olamıyordu bu iş ... Şaşırmıştım. Kabullendi sanmıştım, iyi gibiydi ilişkileri.
Ertesi gün gelin hanım da açıldı .. O da mutsuzdu! Hay Allah işte bu supriz olmuştu. Çünkü "aşkım" diyordu kocasına her cümlenin başında. Aşıktı. Değil miydi??? Aileden, onunla paylaşılmayan servetten dem vuruyordu! Neden mayosu bişi marka değildi??? Ya ruju?
Kafam çok karışmıştı. İlginç bir tiyatro dönüyordu. Birlikte sahneledikleri oyun o kadar gerçekti ki ben aptallaşmıştım.
Devam Edecek....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder