Günaydın,
Erken uyandım bugün. Erken derken her zamankinden daha erken. Malum Çarşamba, okula gideceğim. Okula gidip en az iki saat zıp zıp zıplayacağım. Böylece canlılığımı, hala hayatta olduğunu sağlama alıp, haftanın kalanını yaşayacağım.
Fotoğraf o gittiğim yerden. Yıllar önce ilk gidişinde ah ne kadar güzelsin dediğim badem ağacının yamacından. Henüz çiçeklenmemiş. Bu sene soğuklar uzun sürünce gecikmiş doğa. Yani alışılagelmiş takvimden şaşmış. Yine de öyle güzeldi ki arpaların arasında yürümek! Yemyeşil bir denizde yüzmek gibiydi. Rüzgar köpük gibi bir gölge yapıyor arpaların üzerinde ve eğilen tüm arpalar gümüş gibi parlıyorlar. Aynı anda salindiklarindan deniz gibi görünüyor arazi. Çok güzel bir manzara sahiden.
Ama o muhteşem manzaranın, o kadar huzurlu toprakların ortasında bile aşırı yalnız hissettim. Güzellikleri gördüm, fakat içime doldurmakta zorlandım. Gevşemekte zorlandım. Ruhumun kafesinden çıkamadım..Tıpkı kapısı açık hapishaneden kaçamayan mahkum gibiydim. Zihnimin duvarları amma kalınmış dedim kendime. Ben ne yapmışım böyle? Vah bana.
Size böyle olur mu? Bir anıda, geçmişte, gelecek kaygisinda veya baska bir duygu yada düşüncede hapis kalmak? Şimdiki zamanı yaşayamayıp, sadece izlemek?
Kötü bir his. Ben ve evrenin kalanı duygusu feci ..İşte orada bunu hissettim. O yüzden gidip badem ağacıyla konuştum. Ona anlattım. Bir insana anlatmaktan korktuklarimi bir bir söyledim ona. Umarım çiçeklenir, çiçek verir, dilerim onu çok üzmemisimdir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder