21 Ekim 2008 Salı

Kendini Seven Adam: Sokrates.

Sokrates kendi toplumu tarafından cezalandırılmıştı. Sokrates gibi insanların ceza- landırılması kaçınılmazdır, çünkü onlar bireydirler ve hiçkimsenin onlara hükmetmesine izin vermezler.
Ona zehir verilmişti. O yatakta yatıyordu ve ona zehir verecek adam zehrihazırlıyordu. Güneş doğuyordu; zaman gelmişti. Mahkeme tam olarak zamanı belirtmişti ama adam zehri hazırlarken vakti erteliyordu; Sokrates adama sordu, "Zaman geçiyor, güneş doğuyor, bu gecikme neden?"
Adam, ölecek olan birisinin kendi ölüm zamanı hakkında bu kadar titiz olabilmesine inanamadı. Aslında onun bu gecikme için müteşekkir olması gerekirdi.


Adam Sokrates'i seviyordu. Onu mahkemede duymuştu ve bu kimsenin güzelliğini görmüştü. Tek başına o tüm Atina'dan daha zekiydi. Birazcık dahageciktirmek istedi. Böylelikle Sokrates biraz daha fazla yaşayabilecekti. Fakat Sokrates ona izin vermedi. "Tembellik yapma, hadi, zehri getir," dedi.
Sokrates'e zehri veren adam, "Niçin bu kadar heyecanlısın? Yüzünde öyle birışıltı görüyorum ki, gözlerinde öyle bir merak görüyorum ki... Anlamıyor musun? Öleceksin!"
Sokrates, "Bu, bilmek istediğim bir şey. Hayatı tanıdım, o güzeldi; tüm kaygılarıyla, kederleriyle o hâlâ bir keyiftir. Yalnızca nefes almak yeterli mutluluktur. Yaşadım, sevdim; canım ne isterse yaptım, içimden ne geldiyse söyledim. Artık ölümü tatmak istiyorum. Ve ne kadar çabuk olursa o kadar iyi."

"Sadece iki olasılık var: Ya Doğulu mistiklerin söylediği gibi ruhum başka şekillerde yaşamaya devam edecek; bedenin yükünden özgür bir şekilde ruhun yolculuğunu sürdürmesi çok büyük bir heyecandır. Beden bir kafestir, onun sınırları vardır. Ya da belki de, materyalistler haklıdır; bedenin öldüğündeher şey ölür. Geride kimse kalmaz. Bu da - olmamak da - çok büyük birheyecandır! Olmanın ne olduğunu biliyorum. Ve olmamanın ne demek olduğunu bilme anı geldi. Ve artık olmadığımda sorun nedir? Niçin onla ilgili endişeleneyim? Endişelenmek için burada olmayacağım, o halde niçin şimdivakit kaybedeyim?"
Kendini seven adam budur. Ölüm sorumluluğunu dahi almıştır, çünkü mahkemenin ona karşı herhangi bir şeyi yoktu; bu sadece toplumsal bir önyargıydı, Sokrates'in zekâsının muazzam uçuşlarını anlayamayan sıradan insanlarınönyargısıydı. Fakat onlar çoğunluktaydı ve hepsi Sokrates'in ölümüne kararvermişti.
Onun tarafından öne sürülen tek bir iddiayı dahi yanıtlayamadılar. Zannediyorum onlar, onun ne dediğini bile anlamamışlardı. Yanıtlamak mevzubahis değildi. Ve o, onların tüm iddialarını çürüttü; yine de o bir şehir devleti demokrasisiydi. İnsanlar bu adamın tehlikeli olduğuna, ona zehir verilmesi gerektiğine karar verdiler.
Onun yanlışı neydi? Onun yanlışı şuydu: "O, gençlerimizi asi yapıyor; o,gençlerimizi şüpheci yapıyor; o, gençlerimizi yabancılaştırıyor; o, eskikuşakla genç kuşak arasında bir uçurum yaratıyor. Onlar artık bizidinlemiyor, onlar her şey hakkında tartışıyor ve bunun nedeni de bu adamdır."
Ancak, hâkimler sıradan insanlardan biraz daha iyiler. Onlar Sokrates'e,"Sana birkaç alternatif sunuyoruz, eğer Atina'yı terk edersen ve asla birdaha geri gelmeyeceğine söz verirsen kendini ölümden kurtarabilirsin. Ya daşayet Atina'da kalmak istersen, o zaman konuşmayı bırak, sessiz kal. O zaman biz insanları, senin yaşamana ikna edebiliriz. Aksi takdirde üçüncü alternatif şudur: Yarın güneş doğarken zehri içmek zorunda kalacaksın,"dediler.
Sokrates ne yaptı? "Zehri yarın ya da bugün almaya hazırım, zehir ne zaman hazırsa ama hakikati söylemekten vazgeçemem. Canlıysam son nefesime kadar bunu söylemeye devam edeceğim. Ve Atina'yı sadece hayatımı kurtarmak içinterk edemem çünkü o zaman kendimi ölümden korkmuş, ölümden kaçmış, ölümün sorumluluğunu alamamış güçsüz birisi olarak hissedeceğim. Ben kendi düşünceme, hislerime, varlığıma göre yaşadım; bu şekilde de ölmek isterim."
"Ve suçlu hissetmeyin. Kimse benim ölümümden sorumlu değildir, sorumlu benim. Bunun olacağını biliyordum çünkü yalanlara, dolanlara, yanılsamalara dayanarak yaşayan bir toplumda hakikatten bahsetmek ölmeyi istemektir. Ölmem için karar alan şu zavallı insanları suçlamayın. Eğer bundan sorumlu olan birisi varsa benim. Ve hepinizin bilmesini istiyorum ki kendi sorumluluğumu alarak yaşadım ve kendi sorumluluğumu alarak ölüyorum. Yaşarken bir bireydim. Ölürken bir bireyim. Benim için kimse karar veremez; kendimle ilgili, ben karar veririm."
Haysiyet budur. Bütünlük budur. Bir insanoğlu böyle olmalıdır. Ve şayet tüm dünya bu adam gibi insanlarla dolu olsaydı, bu dünyayı öylesine güzelleştirebilirdik, öylesine mutlu kılabilirdik, öylesine her şeyle zenginleştirebilirdik ki...
Ancak, birey kayıptır, o nedenle sen kendi sorumluluğunu almak zorundasın. Ancak, bunu sadece her ne isen kendini sevmeye başlarsan alabileceksin; varoluş senin bu şekilde olmanı istedi. Şayet varoluş başka bir İsa Mesihisteseydi onu yaratmış olurdu. Hıristiyan olmak çirkindir, Müslüman olmak çirkindir, Hindu olmak çirkindir.
Kendin ol, sadece kendin, basitçe kendin. Ve hatırla, basitçe kendin olduğunu ilan ederken çok büyük bir risk alıyorsun. Hiçbir kalabalığa, hiçbir sürüye ait değilsin. Bunların hepsi sürüdür: Hindular, Müslümanlar,Hıristiyanlar, komünistler. Bunun riskli olduğunu gayet iyi bilerek kendininbir birey olduğunu ilan ediyorsun. Kalabalık seni hiç affedemeyebilir. Ancak; risk almak, her adımın tehlikeli olduğu bıçak sırtında hareket etmek çok güzeldir. Ne kadar tehlikeli yaşarsan o kadar çok yaşarsın. Ve şayet bütünüyle, her şeyi riske etmeye hazırsan tek bir anın içinde tüm sonsuzluğu yaşamak mümkündür.
Ben senin bir iş adamı olmanı istemiyorum, ben senin bir kumarbaz olmanı istiyorum. Ve kumar oynarken her şeyi öne sür, bir sonraki an için hiçbirşeyi saklama. O zaman ne olursa olsun senin için muazzam bir rahmet getirecektir. Bir dilenci haline bile gelsen, varlığın bir imparatorunkinden çok daha haysiyetli olacaktır.


Erkek/ Osho / Ganj

2 yorum:

Arzu Pınar dedi ki...

Sokrates zehiri içtikten sonra da, yaşamının son dakikalarında hakikatten bahsetmeye devam etmiş. "Sus, anlatma, enerjini biraz daha sakla" demişler, "olmaz öğrenmeleri için olmaz" demiş. Şimdi nerede yaşar Sokrat'lar, kimlerle konuşurlar. Kalabalığın istediği mi oldu da medya, meydanlar şaklabanlara kaldı şimdilerde.

Fortunata dedi ki...

Ben de öyle ölmek istiyorum, İnatlaşa inatlaşa. İnandığım şeyler uğruna çarpışa çarpışa. Başka türlüsü son nefesten de önce bir ölüm olmaz mıydı zaten?