Bugün büyük bir şair öldü, onun ölümü bana şiirlerini çok sevdiğim şair dostum H. Altınçekiç tarafından haber verildi. Ben gerçekten üzülmüş ve bir an için aslında neden bu kadar yorgun olduğumu bile unutmuşken, P. Özer'den yani uzaklardaki şair dostumdan mektup aldım. Bir haftada ikinci mektup bu ondan gelen. Her satırı gerçek, her satırı hayatı olduğu gibi kucaklayan, üstelik yazanın yerini ve zamanını gizleyen mektuplar bunlar... Kim derdi ki hiç istemeden oturduğum bir rakı sofrası bana yaşadığım şehirdeki en güzel kadınlardan birini kazandıracak?
Kadın arkadaşlar, hele ki otuzdan sonra yolumuzun kesiştiği kadınlar, akıl almaz bir içtenlik getiriyorlar hayata. Onların sözleriyle doğruluyorsunuz hasta yatağınızdan ve onların sözleriyle karşısında ölüm provaları yaptığınız aynaya bir şal fırlatıyorsunuz. Sırf bu sebeple çok kıymetliler. Eskiden, yaşadığınız her aşk hikayesini galaksideki en önemli olaymış gibi saklar ve kimselerle paylaşmazken ki saflığınızı, o kadınların da aynı hikayelerden geçtiklerini görerek asansör boşluğuna bırakıyorsunuz. Onca özel sandığınız dakikanın ve yere göğe sığdıramadığınız erkeklerin - ve elbette size aşk diye sundukları sahtekarlıkların - boyası dökülüyor etrafa! Vay be diyorsunuz, bu kadar da sahne makyajı olur mu? Evet olur, sizin bilmemeniz de gayet doğal. Siz oyuncu değilsiniz ki!
Bu kadınlarla cıvıldaşmak, sinemadaki Yeni Rakı reklamına benziyor; kah hüzünlü kah neşeli. Sihri gerçekliğinde. Bazılarıyla ruh ikizi gibi yakınsınız, bazılarıyla kelimelerle döşenmiş köprülerde yan yana... Hangisi daha kıymetli diye düşünmeden hepsini kucaklıyorsunuz. Hepsi sizden, siz de hepsinden bir parça taşıyorsunuz. Ne tuhaftır ki kadınlığınızı kadınlarla keşfediyorsunuz! Dünyanın en büyük gücü avuçlarınızda; farkındalık! Çok moda diye sevmiyorsunuz bu kelimeyi fakat, yarım düzine kadının birbirinin canını yakmadan yan yana durup, bunca yıkıntıyı kenara süpürebilmesi başka nasıl açıklanabilir?
Biri size tapınağınızdan sesleniyor kelimelerle; "akıllı ol" diyor, "kendini sevmeyen adamlar bizi sevemez" diyor. "Yazmak yalnızlıktır ama korkma" diyor. Ona inanıyorsunuz. Zayıf bedenindeki güçlü kalbine tüm hücrelerinizle inanıyorsunuz. Suda bile yanmaya devam eden ateş gibi bu kadın! Uçuşan duygularını kağıda mühürleme gücüne hayransınız.
Bir diğeri aynı şehirde, hala kül içinde etekleri. Hem sizi hem de kendini geçmiş yangınlardan kaçırıyor. Tozu dumana katıyorsunuz koşarken! Onunlayken ağlamıyorsunuz ama ağlamaktan da hiç korkmuyorsunuz. Size hep "hiç bir duygunun nihai olmadığını" tekrarlıyor. Son yangından savrulan bir mektubu okumadan ona veriyorsunuz bugün, "sakla diyorsunuz, güçlendiğimde bana okursun, ama şimdi değil"; mektubu yazan erkekten çok ona güveniyor olmanıza şaşırarak.
Şimdi hala ayakta kalmış ve yazıyorsanız bunu da bedeninizi güçlü tutan Cadı'ya borçlusunuz. Onun anlattığı gerçeklerle kendinize acımaktan sıyrılıyorsunuz. Gönlünüzün sarayında kahve içerken kıymet bilen ve parmak uçlarına basarak yürüyen ince ruhlu bu kadını tanıdıkça seviniyorsunuz. Gözleri çok güzel, gözleri hiç kaçmıyor!
Sonra mı? sizi bu noktaya iten hayata inat yatağa düşmeme kararı veriyorsunuz. Şu dayak yemiş gibi çökmüş olan omuzlarınız azıcık zencefil ve balla toparlanacaktır diye inanıyorsunuz. Ölümcül şekilde hastalanan kalbiniz, bu kadınlar sayesinde yarasının yanılsama olduğunu anlıyor! Galiba siz en çok buna seviniyorsunuz!
2 yorum:
heyy, bizler sadece bizden önce milyonlarca kez yaşanmış ve tadına bakılmaış duyguların olayların arasında geziniyoruz ve bunları yaşayalım da yeni ne varyasyonlar yaratabiliyoruz acaba diye gönderildik hayata belki. Bugüne dek yapılanı yapmamaya ne dersin?Bugüne dek yapılan, kaybetmelere üzülme, yokluklar karşısında güvenimizi yitirme, aldatılmalara kızma, sevenin düşüncesizliğine alınma vb vb.. yerine beklenmeyenlerle şaşırtmalıyız bence... Heyyy acıyor mu? Ne güzel haydi gülümse o zaman. dersteki gibi. Bak bakalım ne oluyor o zaman...
:)E bu yorumdan sonra dersi asmam mümkün değil, birazdan görüşürüz:))
Yorum Gönder