26 Ekim 2008 Pazar

Yağmurlu Gün.

Haftalardır vıdı vıdı söyleniyordum, hatta aylardır. Yağmursuzluktan içime sıkıntı basmıştı. Sanki yağmur yağacaktı ve benim bütün derdimi tasamı alıp denize bırakacaktı! Dün, bu tuhaf beklentiyle, neredeyse öğleden sonramın tamamını Ebru ile arabanın içinde, ha yağdı ha yağacak olan yağmuru kovalayarak geçirince azıcık sakinleştim. Sık dişini dedim kendime, bugün, bilemedin yarın donuna kadar ıslanacak bütün kent. Daha da komiği, beklemekten nefret ettiğim için, Beyoğlu'nda bir barda yapılacak doğumgününe gitmek yerine eve gelip uyudum! Üstelik saat olsa olsa 21.00 falandı. Elbette sabahın kör karanlığında açtım gözümü. Üstelik tam hayal ettiğim gibi bir sabaha uyandım; gri-mavi, yağmurlu ve ılık!

Yöneticimiz üşüyor olmalı ki kaloriferler yanıyordu. Oysa birazcık daha serin olmasını tercih ederdim odamın. Hafif üşüyerek uyanmak bana Bodrum'daki uzun kışları anımsatıyor... Öyle güzeldi ki...Pencereni açarsın, içeriye toprak kokusu dolar. Mandalinler yağmurla yıkanmış yeşil ağaçlarda altın gibi parlarlar... Annen kahvaltı hazırlar. O gün evden çıkılamayacaktır besbelli ama buna hiç üzülmezsin. Neden? Çünkü yüzlerce oyuncağın, binbir çeşit boya kalemin ve bahçenin sonunda sana hayaller kurduran bir kale vardır...

Neyse, kapıdan gazeteyi aldım, kahvemi yaptım ve bu sabahı en güzel seyredebileceğim koltuğa yayıldım. Bütün bu törensel işlerin başlaması ile bitmesi arasında olsa olsa yarım saat geçmiştir. Yani ayalardır özlediğim yağmurlu sabah ve ona dair aktiviteler hop diye bitti! Şimdi bana koskocaman bir gün kaldı. Al beni ne yaparsan yap diye gözümün içine bakıp duruyor. Şimdi hem yazıyorum hem de düşünüyorum nasıl başlasam diye.
Öncelikle parkta uzun bir yürüyüş yapılmalı, ardından kızlarla oynamak, dünden kalan haşhaşlı tatlıyı yemek ve kahve içmek iyi bir fikir olabilir. Arada, bir alış veriş merkezine uğrayıp azıcık kahve alınabilir, oradaki manasız kalabalığı görünce koşarak eve dönüp, pencere kenarındaki koltuğa saklanılabilir. Işığı az olan köşede biraz örgü örülür, bu eylem fazla evcil gelince kütüphaneden sevilen bir kitap seçilir. O arada Muse gelir, belki çay partisi yapılır. Hatta kışa merhaba için bir iki el okey oynanıp, salonun bir köşesi kahvehane tadında kullanılabilir.

Yani, kısadan hisse, bunca zaman içim hop ederek beklediğim gün ile toplasan bütün yapacağım bunlar ya da az buçuk benzerleri... Maalesef adaya gitmeye halim yok, ki zaten onu P. Özer ile perşembe günü yapacağız. T. Korkut bugün hayatta aramaz, muhtemelen akşamdan kalmadır ve mışıl mışıl uyuyordur. M. Ersan da kimbilir hangi partide söndürmüştür kandili:)) Kızlar mı? Onlar bugün bakım yaparlar, oda toplarlar ve haftaya işe giderken ne giyeceklerine bakarlar. Şahsen ben çalışırken öyle yapardım ve bundan nefret ederdim!
Zaten okunacak kitaplar birikmiştir... Aslında tam bira içip "ah ulen, ah" denirdi ya bugün. Hadi dokunmayayım size:))

Aaaa bir dakika, ben Eda Liza için slayt gösterisi yapabilirim bugün, ona Titrek'i göstereceğime söz vermiştim. Hem ona cadılar bayramına güzel bir şapka vaadinde de bulunmuştum. Arayıp bulayım bari, bakalım benim yarasalı şapkam nerede?


Not. Önümüzdeki hafta gayet önemli bir sürece giriyoruz. Neden derseniz; öncelikle Prusya Kralı'nın doğumgünü ve ardından Bağdat Caddesi'nde fener alayı var. Ah birde cadılar bayramı!

2 yorum:

Arzu Pınar dedi ki...

hala yağıyor yağmur :) ne zamndır bu kadar uzun yağmur anımsamıyorum. yazını okuyunca, bodrum u da özlediğimi fark ettim.

Fortunata dedi ki...

Sorma.... Bodrum diye inliyorum ama gidemiyorum... Bahara inşallah:)