31 Ekim 2008 Cuma

Bütün Cadıların Cadılar Bayramı Kutlu Olsun.


Merhaba,
Aşağıdaki yazı bana dün Nazmi Hoca'dan gelmiş... Tam da balkona çıkmış aval aval denize bakarken benzer şeyleri düşünüyordum. Yani şu içimizdeki rehber hakkında. Acaba diyordum, hayattaki başarısızlığımın sebebi sezgilerime kulak tıkamamdan mı kaynaklanıyor?
Sanırım öyle. Çünkü herşeyi akıllı çözemeyeceğimi uzun zaman önce gayet güzel anlamış olmama rağmen, hala denenmiş ve köhnemiş yollarda misket oynamamın bana hiç faydası olmadı. Olamadı.Demek ki atladığım bir şey vardı.

Şimdi, bizim mahalledeki bir ağacın altına oturup ailemi zor durumda bırakmamak için, son iki gündür aynı apartmanda başka bir dairede yaşamaya başladım. Çünkü herşeyden arınıp, ama kaçmadan ve kendime anı kurtaracak yalanlar söylemeden, inanmadığım şeyleri sırf uyumlu olmak adına kendime kakalamadan sakin sakin denizi seyretmeye ihtiyacım var. Gelecek birkaç gün hatta bir kaç hafta bu şekilde kafamı boşaltmaya çalışacağım. Bakalım kafam gidince benden geriye neler kalacak?
Eğer bunu başarabilirsem, ben de Külkedisi ile Hindistan'a gideceğim:)) Aşramlarda çikolata yok ama olsun.

Benim bireysel sancılarım dışında günün mana ve önemini atlamayalım lütfen. Buradan tüm cadılara sesleniyorum, bu gece de her zaman olduğu gibi dikkatinizi muhterem uydumuza vermeyi ihmal etmeyin:))



İç rehberini bul

İçinde bir rehber var. Ama onu kullanmıyorsun. Onu o kadar uzun zamandır, o
kadar çok hayattır kullanmıyorsun ki, içinde bir rehber olduğunun farkında
bile olmayabilirsin.

Castaneda'nın bir kitabını okuyordum. Ustası Don Juan ondan çok güzel bir
deney yapmasını istiyor. Bu, en eski deneylerden biridir. Karanlık bir
gecede, hiçbir ışığın olmadığı engebeli ve tehlikeli bir yolda,
Castaneda'nın ustası, "İçindeki rehbere inan ve koşmaya başla." dedi. Bu
tehlikeliydi. Engebeli yolu tanımıyordu. Her tarafta ağaçlar, çalılar,
uçurumlar vardı. Castaneda herhangi bir yere düşebilirdi. Gündüz vakti bile
orada dikkatli yürümek zorundaydı. Ve geceleyin karanlık yüzünden hiçbir şey
görünmüyordu. Hiçbir şey göremiyordu ve ustası, "Yürüme, koş!" dedi.

Castaneda buna inanamadı. Bu intihar etmek gibi bir şeydi. O korktu. Ama
ustası koştu. Vahşi bir hayvan gibi koştu ve sonra koşarak döndü. Castaneda
bunu nasıl yaptığını anlayamamıştı. Sadece karanlıkta koşmakla kalmıyor, her
defasında Castaneda'yı sanki görüyormuş gibi buluyordu. Zamanla Castaneda
cesaretini topladı. Eğer bu yaşlı adam bunu yapabiliyorsa, o neden
yapamasın? Denedi ve bir süre sonra bir iç ışığı hissetti. Sonra koşmaya
başladı.
'
Sen ancak düşünmeyi bıraktığında varsın. Düşünmeyi bıraktığın an, içteki
belirir. Eğer düşünmezsen her şey yolundadır. Sanki bir iç rehber devreye
girer. Mantığın seni yanlış yönlendirmiştir. En büyük yanlış ise, bu. Kendi
iç rehberine güvenemiyorsun.

Önce mantığını ikna etmen gerekiyor. İç rehberin, "Haydi!" dese bile,
mantığını ikna etmen gerekiyor. Ve o sırada fırsatları kaçırıyorsun. Çünkü
bunlar anlardır. Onları ya kullanırsın ya da kaçırırsın. Akıl zaman alır. Ve
sen düşünürken, artıları eksileri hesaplarken, o anı kaçırırsın. Hayat senin
için beklemez. İnsanın anlık yaşaması gerekiyor. Zen'de ifade edildiği gibi,
gerçek bir savaşçı olman gerekiyor. Çünkü elinde kılıçla savaş alanında
savaşırken, düşünemezsin. Düşünmeden hareket etmelisin.

Zen ustaları, kılıcı bir meditasyon tekniği olarak kullandı. Ve Japonya'da
söylendiğine göre, eğer iki Zen ustası kılıçlarla karşı karşıya gelirse, bir
sonuca varamazmış. Hiçbiri yenilmez ya da kazanamaz. Çünkü ikisi de
düşünmüyor. Kılıçlar kendi ellerinde değil, iç rehberlerinin ellerindedir.
Düşünmeyen iç rehber. Ve biri hamle yapmadan önce, rehber bilir ve
savunmasını yapar. Bunu düşünemezsin, çünkü vakit yoktur. Karşındaki kalbini
hedef almıştır. Bir an içinde kılıç kalbine saplanacaktır. Ne yapacağını
düşünecek vakit yoktur. Onun içinde "kalbe sapla" düşüncesi oluştuğu zaman,
aynı anda senin içinde savunma hamlesi düşüncesi oluşmalıdır. Aynı anda;
hiçbir boşluk olmadan. Ancak o zaman savunabilirsin. Aksi halde ölürsün.

O yüzden meditasyon olarak kılıç kullanmayı öğretirler. "İç rehberini
serbest bırak. Düşünme. Bırak iç varlık ne gerekiyorsa yapsın. Zihninle ona
karışma." derler. Bu çok zordur, çünkü zihnimizle eğitilmişizdir.
Okullarımız, kolejlerimiz, üniversitelerimiz, bütün kültürümüz, bütün
medeniyet çizgimiz, kafamızı eğitir. İç rehberimizle teması kaybetmişizdir.
Herkesin doğuştan bir iç rehberi vardır. Ancak onun işlemesine izin
verilmiyor. Sanki felç geçirmiş gibi. Ama o, tekrar sağlığına kavuşabilir.

Beyninle düşünme. Gerçekten. Hiç düşünme. Sadece hareket et. Bazı durumlarda
dene. Zor olacaktır. Çünkü hemen düşünmeye alışmış olacaksın. Tetikte olman
gerekir. Düşünceye değil, zihnine içerden gelen duygu için tetikte
olmalısın. Bazen kafan karışabilir. Çünkü iç rehberinden mi, yoksa zihninin
yüzeyinden mi geldiğini anlayamayacaksın. Ama bir süre sonra o duyguyu
bilecek, farkı hissedeceksin.

İçten bir şey geldiği zaman, göbeğinden yukarı doğru gelir. Göbeğinden
yukarı akan sıcaklığı hissedersin. Zihnin düşündüğü zaman, o sadece yüzeyde,
yani kafadadır. Sonra aşağı iner. Eğer zihnin bir şeye karar verirse, onu
aşağı doğru zorlaman gerekir. Eğer iç rehberin karar verirse, içinde bir şey
köpürür. Varlığının derin çekirdeğinden zihne doğru yükselir. Onu zihin
alır, ancak zihinden değildir. Daha öteden gelir. O yüzden zihin ondan
korkar. Muhakeme için, o güvenilmezdir. Çünkü içten gelir. Hiçbir mantık ya
da ispat taşımaz. Birden zihinde kabarır.

Bazı durumlarda dene. Örneğin, ormanda yolunu kaybettin. Dene. Düşünme.
Gözlerini kapatıp otur. Düşüncelerden arın. Çünkü işe yaramaz. Nasıl
düşüneceksin? Bilmiyorsun. Ama düşünce öyle bir alışkanlık olmuştur ki,
hiçbir sonuca ulaşmasan bile düşünmeye devam edersin. Düşünce, sadece
bilinen şeyleri düşünebilir. Bir ormanda kayboldun. Bir haritan yok. Yol
soracak kimse yok. Ne düşünebilirsin? Ama hâlâ düşünüyorsun. O düşünce, bir
düşünce değil, sadece endişe olacaktır. Ve sen ne kadar endişelenirsen, iç
rehberin o kadar zorlanır.

Endişelenme. Bir ağacın altında otur ve bütün düşüncelerin dinmesine izin
ver. Bekle. Düşünme. Sorunu abartma. Sadece bekle. Düşünmeme haline
ulaştığını hissettiğin an, ayağa kalkıp yürü. Bedenin nereye doğru
yönelirse, gitmesine izin ver. Sadece tanık ol. Karışma. Kaybolmuş yol
kolayca bulunur. Ancak bunun tek şartı var. Zihninin karışmasına izin verme.

Bu, birçok kere bilmeden olmuştur. Büyük bilim adamları, ne zaman bir keşif
yapılsa, bunun zihin tarafından değil, iç rehber tarafından yapıldığını
söyler.

Zihnin tükendiği ve daha fazlasını yapamadığı zaman artık pes eder. O pes
etme anında içindeki rehber işaretler, deliller ve anahtarlar sunar. İnsan
hücresinin iç yapısını ortaya koyarak Nobel Ödülü kazanan kişi bunu
rüyasında gördü. İnsan hücresinin yapısını, çekirdeğini, rüyasında gördü. Ve
sonra, sabah kalkıp resmini yaptı. Kendisi bile bunun doğru olabileceğine
inanmadı. O yüzden üzerinde yıllarca çalıştı. Yıllarca çalıştıktan sonra
rüyasının doğru olduğuna kanaat getirdi.

Madam Curie ise bu iç rehber sürecini yaşadıktan sonra tekrar denemeye karar
verdi. Çözmesi gereken bir soru olduğu zaman, "Neden çabalayıp uğraşayım,
uyumam yeter," dedi. Güzel uyudu, ama bir çözüm yoktu. O yüzden şaşırdı.
Birçok kere denedi. Bir sorun olduğu zaman, anında gidip yatıyordu. Ancak
hiçbir çözüm çıkmıyordu.

Önce aklın tamamen sınanması gerekir. Ancak ondan sonra çözüm kabarabilir.
Başın tamamen tükenmesi gerekiyor. Aksi halde, rüya görürken bile işlemeye
devam ediyor.

O yüzden bilim adamları, bütün büyük keşiflerin, akılla değil, sezgiyle
yapıldığını söyler. İç rehberle bu kastedilir.

Başını kaybet ve bu iç rehberine atla. O oradadır. Eski yazıtlar, ustanın ya
da gurunun, dış gurunun, sadece iç guruyu bulmada yardımcı olabileceğini
yazar. Hepsi bu. Dış guru, iç gurunu bulmaya yardım ettikten sonra, artık
dış gurunun bir işlevi kalmaz.

Bir usta aracılığıyla gerçeğe ulaşamazsın. Bir usta aracılığıyla ancak iç
guruna ulaşabilirsin. Ancak ondan sonra bu iç guru seni gerçeğe götürebilir.
Dış usta sadece bir temsilci, bir yedektir. Onun bir iç rehberi vardır ve
senin iç rehberini de hissedebilir. Çünkü onlar aynı dalga boyunda
varolurlar. Aynı boyutta, aynı dalga boyundadırlar. Eğer kendi iç rehberini
bulursan, sana bakıp, senin iç rehberini hissedebilirim. Ve eğer ben, sana
gerçekten rehberlik edeceksem, benim rehberliğim seni kendi iç rehberine
götürmek olacaktır. Sen iç rehberinle temasa girdiğin zaman, artık bana
ihtiyaç yoktur. Artık tek başına hareket edebilirsin. Yani bir gurunun
yapabileceği tek şey, seni kafandan göbeğine, muhakemenden sezgi gücüne,
tartışmacı zihninden, güvenilir rehberine itmektir. Bu sadece insanlar için
geçerli değildir. Aynı şey hayvanlar, kuşlar, ağaçlar, her şey için
geçerlidir. Bu iç rehber vardır. Ve gizemli birçok yeni olgu daha
keşfedilmiştir.

Birçok örnek vardır. Örneğin, anne balık yumurtladıktan hemen sonra ölür.
Sonra baba, yumurtaları döller ve ölür. Yumurta, annesiz ve babasız kalır ve
olgunlaşır. Yeni bir balık doğar. Bu balık, anne, baba ve ebeveynlik
hakkında hiçbir şey bilmez. Nereden geldiğini bile bilmez. Ama bu balık,
denizin belirli bir bölgesinde yaşar. Ve yavru balık, anne ve babasının
yumurtlamak için yola çıktıkları bölgeye gider. Kaynağa ulaşır. Bu tekrar
tekrar yaşanmaktadır. Ve o balık yumurtlama zamanı geldiğinde aynı sahile
gelecek, yumurtlayıp ölecektir. Yani, ebeveynlerle yavruları arasında hiçbir
iletişim yok. Ama yavrular, bir şekilde nereye gitmeleri gerektiğini, nasıl
gideceklerini bir şekilde bilir. Ve asla yanılmaz. Onları yanlış
yönlendiremezsin. Bu konuda deneyler yapıldı, ama başarılı olmadı. Onlar
kaynağa ulaşacak. Bir iç rehber devrededir.
'
Sovyetler Birliğinde, kediler, fareler ve birçok küçük hayvanla çeşitli
deneyler yapıldı. Bir anne kedi, yavrularından ayrıldı ve yavrular bir
denizaltıyla denizin derinliklerine indirildi. Anne kedi, yavrularına ne
olduğunu bilemeyecek durumdaydı. Kediye kalp ve beyin etkinliğini ölçen her
türlü cihazı taktılar. Ve sonra denizaltıda yavrulardan biri öldürüldü. Anne
bunu anında hissetti. Nabzı hızlandı. Endişeli ve gergin oldu. Nabzı,
yavrusu öldürülür öldürülmez hızlanmıştı. Bilimsel cihazlar çok derin bir
acı hissettiğini belgeledi. Bir süre sonra, her şey normale dönünce, bir
yavru daha öldürüldü. Yine aynı değişiklikler görüldü. Üçüncü yavruyla da
aynı şey yaşandı. Her defasında yaşandı. Hem de aynı anda. Hiçbir zaman
dilimi olmadan. Ne oluyordu?

Bilim adamları, anne kedinin iç rehberi olduğunu söylüyor. Bu iç duygu
merkezi, nerede olursa olsun çocuklarına bağlı. Anında telepatik ilişkiyi
hissediyordu. İnsan anneler bu kadar hissetmez. Bu çok şaşırtıcı. Aslında
tam aksi geçerli olmalı. İnsan anne, evrimde daha gelişkin olduğu için, daha
çok şey hissetmeli ama hissetmez. Çünkü kafa her şeyi denetimine almıştır ve
iç merkezler felç olmuş durumdadır.
'
Ne zaman bir ikileme düşsen ve bir çıkış yolu bulamazsan, düşünme. Sadece
derin bir düşünmeme halinde bulun ve iç rehberinin sana yol göstermesine
izin ver. En başta korkacak, güven duymayacaksın. Ama bir süre sonra, her
zaman doğru sonuca ulaşınca, her zaman doğru kapıyı açınca, cesaretini
toplayacak ve güvenmeye başlayacaksın.

Bilgelik kalpten gelir. Akılla ilgisi yoktur. Bilgelik, varlığının en derin
noktasından çıkar. Kafaya ait değildir.

Kafanı kes. Kafasız ol ve varlığın yolundan git. Seni tehlikeye yöneltse
bile, tehlikeye gir. Çünkü sen ve gelişmen için gerekli yol budur. Onu izle.
Güven ve birlikte hareket et.

Osho.

5 yorum:

pilatescadisi-pilateswitch dedi ki...

Cadılardan en cadısı olarak seni sevgiyle ve özlemle selamlarım canım arkadaşım. Sırf üstüne geliyor olmamak adına ve sezonun hızı ve gelenlerin bedensel rahatsızlıklarına dair bigilenmek ve yapmak istediklerime odaklanma uğruna, sessizliğini ve kulende çekildiğin yeni köşeni ben de rahatsız etmek istemedim.Ama özledim seni birtanem.

Fortunata dedi ki...

Sevgili dostum Pilatescadısı,
ben de seni çok özledim. Sakın unutma lütfen, sen beni asla rahatsız etmezsin. sadece ben bir süredir kendimden rahatsızdım... Yavaş yavaş anlamaya başladım. Bu kez anlarmış gibi gülümseyip kafa sallamıyorum hayata... Belki ilk kez gercekten gözlerimin içine bakıp soru soruyorum. Takdir edersin ki bu hesaplaşma zaman zaman sancılı geçiyor. Fakat kendimi zincirlemiş ya da kulelere kapatmış değilim. Sadece kurtarıcımla tanıştım:)) Onun da kırmızı saçları var ve o da gerçeğin peşinde! P.tesi görüşürüz:)))Seni seviyorum!Ayrıca beni özlemenden ve benim için endişelenmenden de çok mutluyum, çocuk gibi hoşuma gidiyor:))

kelebeklerözgürdür dedi ki...

gerçek prenses, samantha tadında cadı, pandoranın kutusu, kulesinin onlarca yüzlerce odasında gezinen kaşif ruhlu rapunzel...bir masalını anımsıyorum. sizin kuleyi anlatmıştın. orada yaşayanları. farklı bir kattan, belki deniz ve dünya farklı görünecek...bir reklamda denildiği gibi, sen "keşfetmek için bak" :)

hindistandan önce, inşallah konya :) bugün için teşekkürler. hayır, her gün için :)

Fortunata dedi ki...

Konya! Evet Doğunun en iyi kalpli cadısı olarak ortaya atttığınız bu fikri sevinçle benimsedim.Ben de her gün için teşekkür ederim. Şiltesinin altındaki bezelyeler için vızıklamak yerine onları oradan tek tek çıkartmak zahmetine katlanan bir dost her zaman bulunmuyor:))

pilatescadisi-pilateswitch dedi ki...

kimmiş bu kurtarıcı ,kırmızı saçlı,yeni tanıştığın,bak şimdi meraklara gark oldum:)))Ayrıca, konya, hindistan... ohh...seni bulamayacağım artık sanki. buradaki cadıyı bırakıp başka cadılarla bambaşka alemlerde olacaksın..yolculuğun sana aradıklarının hepsini versin... Olduğun yerde olup kalbinle ve ruhunla dünyanın heryerinde olmak da mümkün biliyorsun değil mi?git ve yaz.... bol bol... bence amacını da bulacaksın hayatının.