BÜYÜK BİR aşkla bağlı olduğum İstanbul'u yeniden keşfetmeye hevesliyim. Geçen yıl bu mevsimde Bodrum'daydım ve öyle başım dönmüştü ki denizin güzelliğinden geri kalan herşey ayrıntıydı. Aklım fikrim suyun içindeki dakikalarda, gerisi sadece sonraki kavuşmaya kadar geçirdim zamandı. Harun'a aşıkken onunla olmadığım, ondan mektup almadığım günleri de böyle yaşardım, geçiştirirdim. Demek insan sadece insana değil, mevsime, mevsimin sunduğu güzelliğe de abayı yakabiliyormuş. Ancak bunun için helalinden elliyi devirmek gerek.
Yüzmek her sabah benim adıma düzenlenen vaftiz töreniydi. Güneş seramoniyi yöneten ilahi güç, kainatın mimarından gelen tılsımlı ışık ve su içimi dışımı paklayandı. Çoğu zaman ne yaptığımı bilmesem de teslimiyetin tadını almıştım. Kollarım, bacaklarım farklı yönlere uzanırken ve milim milim uzarken, katılaşmış zihnimin, buz kesmiş kalbimin ufak ufak çözüldüğünü hissediyor ve fokur fokur kaynayan çorbaya atılmış buz küpü misali korkmam gerekirken, tam tersi çorbaya karışmak istiyordum. Sıcak ülkeleri hayal ederek hayatta kalmış kalbim yanım kül olmak pahasına atlamıştı çorbaya, bitsindi artık şu sen ben davası, artık hiçlikle veya birlikle gelecek olana hazırdı.
Bütün bunları şimdi yazıyorum, çünkü hücrelerime bıraktığı hissi ancak okuyabiliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder