Kedi sevdiğimi biliyorsunuz. Her evimde içerideki çocuk dışında ötekilere de sardırdığım malum. Elimde değil. Her zaman kazanan ve iyi kılabilen olamıyorum bu hikayelerde. Bazen Korsan da olduğu gibi aptal bir şöför alıp götürüyor güzeller güzeli bir canı ama bazen de İsis'de olduğu gibi hayatta kalma süresi uzuyor bir diğerinin.
Şimdilerde karşı apartmanın müştemilat damında güneşlenen kediyi besliyorum. Hatta onun için özel mama alıyorum. İşsiz biri için iddialı değil mi? Belki öyle belki değil. Dünya aleminde neyin peşinden koşacağımıza kendimiz karar vermeliyiz. Öbür türlüsü büyük zaman kaybı.
Damda yaşayan ve sabah akşam pencereme bakarak bekleyecek kadar akıllı olan bu hayvan birkaç gün öncesine kadar diğerlerine yemeğini kaptırmayan cevval bir tavır sergilerken, şimdilerde atak davranan olursa kenara çekiliyor, yemeği ona bırakıyor. Hareketlerinde yavaşlık, gücünde azalma seziyorum. Belki de sadece kendi duygu durumumu ona yansıtıyorum. Emin değilim.
Günlerdir ellerim titriyor. Babaannem gibi olur muyum bilmiyorum. Kahvesini içerken fincan dibinin tabaktaki tıkırtısı duyulurdu. Yine de beş tane Türk Kahvesi içtiği olurdu aynı gün içinde. Ah keşke olsaydı da gidip ona sorsaydım ne olacak bu dünyanın hali? O da anlatsaydı bin dokuz yüz kırklarda anne olmanın meşakkatini. Karneyle yiyecek alıp, memleketten gelecek treni gözlemeyi. Bunları hiç konuşamadık, ben hep yanlış gündemdeydim.
Dam kedisi iyi olsun diye dua edeceğim bugün. Dama çıkıp bağıra bağıra ağlamak isteyen ruhumun selametine, içime serpilecek bir avuç suya dua edeceğim. Depresif olmak istemiyorum. Yaratıcı ve neşeli kalmak istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder