26 Mart 2012 Pazartesi

BEYLERBEYİ VE SONRASI

Sarayda kahvaltı krallara layıktı diyemem. Yumurta soğuk, ekmek biraz kurumuştu. Ama çay ve servisin güleryüzlülüğü, ayrıca kocaman peynir parçaları olumsuz detayları görmezden gelmemize yetti. İstanbul'a sadece 10 TL ödeyerek harika bir boğaz manzarasına karşı, mücevher gibi işlenmiş bir sarayda kahvaltı yapmak mümkün. Denizden gelen rüzgar, bahçedeki huzur paha biçilmez. Biz sarayı gezmedik. Ben ve annem daha önce birkaç kez gezmiştik. Kardeşim pek hevesli olmayınca bir kez daha gezelim diye ısrar etmedik. Ama size tavsiye ederim. Zira içerisi birbirinden kıymetli parçalarla dolu.
Tarihi detaylara girmeyeceğim, çünkü google semalarında ararsanız fazlasıyla bilgi bulursunuz. Ya da bakınız benim bir iki yıl önceki maceram azıcık daha detaylı fikir verebilir:
Erguvanların eli kulağında. Nedendir bilinmez sanki güzel günlerin de eli kulağında. İnsanın içini yaşama sevinci dolduruyor bahar. Yağmur daha temiz, güneş daha dost, bütün kokular fazlasıyla umut verici. Bütün bu anlatmaya çalıştığım şeylerin kavşağı ise İstanbul Boğazı. Efsanesi hiç eskimeyen, içinde her daim aşk olan bir su. Devinimiyle insanı uzaklara sürükleyen bir akıntı.
Boğaz sefamızı Beylerbeyi Camii rıhtımında gezerek, ki burada bir ay sonra, bilemediniz birbuçuk ay sonra nefis mor salkımlar olacak, dolaşarak ve Türk kahvesi içerek noktaladık. Sonrası Caddebostan sahil. Ama bunu anlatmayacağım. Zira metrekareye on kişi düşen bir toprak parçasının hali pek acıklı oluyor...

3 yorum:

guguk kuşu dedi ki...

boşver be fortunata ben öyle bir manzaraya hiç bişey yemeden daha fazlasını verebilecek durumdayım:D

guguk kuşu dedi ki...

daha önce konyadan nefret ettiğimi hiç söylemiş miydim? D

Fortunata dedi ki...

Sevgili Guguk kuşu, gam ettiğin şeye de bak. Ne zaman istersen kap gel çocukları, ben sizi gezdiririm:)