Dün, bana şimdi yürümekte olduğum yolun üzerindeki halıları döşeyen arkadaşlarımdan biriyle buluştum. Uzun zamandan sonra görüşmek ve hatta görüşmekle kalmayıp gerçek anlamda hal hatır sormak iyi geldi.
Durmadan ve saatlerce konuşmamıza rağmen onun hali ve anlatmaya çalıştığı şey bana Suskunlar'ı anımsattı: "susmak, belki de gerçeği anlatmanın tek yoluydu..." diyerek bitmişti kitap. Arkadaşım da susmak istiyordu. Belki benimle aynı sebepten, ya da kimbilir benim anlayamayacağım bambaşka bir sebepten. Susmak istiyordu.
Veee bu şehir hiç susmuyor! Bazen sabahın erken saatlerinde azıcık susar gibi yapıyor ya, aslında hiç, hiç alçalmıyor uğultusu. İçinde yaşayanlarla birlikte durmadan kocaman bir kazan kaynatıyor zihnimizde. Mecidiyeköy ve civarını bu yüzden sevmediğimi biliyorum. Oradaki anlamsız gürültü bende baş ağrısı yapıyor. Manası olmayan sese midem bulanarak, miğrene benzer bir ağrı çekerek cevap veriyor bedenim. Ağrı? Acı? O, acı dedi. Evet! Muhtemelen acıyı algılıyor ama fiziksel olarak acı yaratamadığımdan ağrıya dönüştürüyorum.
İnsan zihni de şehir gibi ama herkesin zihni bir İstanbul değil; bazı zihinler Konya, Paris, Londra... bazıları güneyde bir kasaba... Kısacası herkes aynı uğultuya maruz kalmıyor. Kafasının içindeki konuşmalar herkesi bu kadar güçlü bir şekilde ele geçirmiyor. Bu yüzden kaçış İstanbul'dan olmamalı derken haklıydı. Aslında kaçış bile olmamalı. Sadece durmalı. Durmasına izin vermeli. Ama nasıl?
Bilmek daima işe yaramıyor. Bazen bilmek uygulamayı daha da zorlaştırıyor. İşte o noktada herkesi ilacı farklı, hatta herkesin her dönem kullandığı ilaç farklı. Bence aşık olmayı bu yüzden istiyoruz. Zira aşk, sesleri susturur. Artık ortada sadece kalbin sesi vardır. Zihin kenara çekilir, dış sesler uzaklaşır... Kulaklar sevgilinin sesinden başka her sese dalgındır. Aşk bu yüzden bizi ardı sıra çölllere sürükler, aptallaştırır.
Aranızda aşık olanlar varsa emin olun kıskanıyorum. İmreniyorum. Bir tek adama odaklanmayalı o kadar uzun zaman oldu ki. Hatta dürüst davranayım, bunu hiç yaptım mı ondan bile emin değilim. Benim zihnim sanırım hiç kenara çekilmedi. Bu yüzden kalbim hiç yüksek sesle konuşamadı. Oysa içimizde ve dışımızda duyulması gereken tek ses onun... Kalbimizin.
Dün arkadaşım susmak derken kimbilir neler vardı anlattıklarında... Ama o susmak, beni kendi kelimelerime getirdi. İyi ki de getirdi. Zira yazmak benim için düşünmenin en güzel yollarından biri. Zihnimi kusturup, bir süre için bile olsa mide ve baş ağrısından kurtulmanın, acıyı, ağrıyı ertelemenin yolu. Şimdilik ilacım yazmak ve çocuklarla yoga yapmak. Dilerim bir gün ilacım aşk olur hatta dilerim ilaca hiç ihtiyacım kalmaz:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder