29 Nisan 2021 Perşembe

ÇARŞAMBA SABAH: GİT ONA BENDEN SELAM SÖYLE


https://www.youtube.com/watch?v=QvqfnfwEjaQ



 

Dün yazmalıydım, gerçekten çok da istedim ama hiç fırsatım olmadı... İki koca erguvan mevsiminde sadece iki kez boğaza gidebilmiş olmanın burukluğu ve bir o kadar da neşesi vardı içimde, of!!! Sanki buralardan gittiğimde hissedeceklerimin provası gibi oldu pandemi. Nerede olursam olayım İstanbul'u özleyeceğimi biliyorum. Dönüp dolaşıp geleceğim şehir de burası olacak, kesin. Ama gitmem gerektiğini de biliyorum. Sanki bende açık bir yara var ve bu şehirde kurtlanıyor.... Anılarımla, günden güne çirkinleşen şehir arasında acı çekiyorum.

Neyse, erguvanları gördüm! kahvemi içtim ve biricik eczacım ve arkadaşım Rabia ile de mis gibi sohbet ettik. Asıl bunun güzelliğini anlatmak istedim. Boğazdan gelen muhteşem serinlik! Tanrım! Daha güzel ne var? Nee?? Belki Bodrum kışı.



Gittikçe babaanneme benzeyen ifademi fotoğraflarda yakaladıkça geçen zamanı öyle derinden hissediyorum ki, galiba yaşlanmanın en ilginç tarafı bu; farkındalığı artıyor insanın. Ne yalan söyleyeyim, bedenimin değişen enerjisi zaman zaman düşündürse de, artık on kaplan gücünde olamasam da, içeride bir yerlerde çelik saraylar inşa oluyor sanki. Hayata karşı gardımı düşürdükçe, içimde çiçeklerle sarıp sarmalanmış çelik saraylar yükseliyor. Her şey hiç olmadığı kadar anlamlı, hiç hissetmediğim kadar derin.... Sevinci içimde hissediyorum, hücrelerim el ele tutuşup halay çekiyor sanki! İlk defa hayatın kıyısından değil, tam ortasında geçiyor gibiyim.




Bu fotoğraf beni epeyce düşündürdü. Denizin kıyısında ölümü beklemek. Bir balık için ne hazin... Söz verdim kendime, ben böyle yapmayacaktım. Kalan ömrümü şu akvaryumdaki balıklar gibi geçirmeyecektim. Her fırsatta akvaryumu anımsayıp tam gaz serin suyun keyfini çıkartacaktım. Yaşıyorsam, yaşayacaktım.




Ve ölmeden önce mutlaka istavrite çıkacaktım. Kıçtan takmalı motora atlayıp çekecektim boğazın kıyısına. Bi yandan çayımı içip, öte yandan peynir ekmek yiyerek balık tutacaktım. Boğazda üşümeden, akşam bir masa dolusu insanı doyuracak istavriti tutmadan kıyıya dönmeyecektim. Oh, şimdiden tavanın, rakının kokusu burnumda. Vallahi sevindim bak!




Dün sabah sadece iki saat boğazın kıyısındaydım. Belki o kadar bile değil. Yetti. İçim şenlendi, günün kalanını yaşayacak gücüm oldu. Çok şükür artık yaşamakta olduğum anın içinde kalabiliyorum. Ne geçmiş fırtınaların kavgası var içimde, ne de gelebilecek olanın kaygısı. Bildiğin yaşıyorum. Yarın ölsem üzülmem, çünkü yaşıyorum. Bu sayede ölümüm çok anlamlı olacak:))




A bide nefis bir şarkı çalıyordu arabada dönerken, çok hoşuma gitti. Nilüfer söylüyordu, "git ona benden selam söyle!" Herkese benden selam olsun, yolumun kesiştiği herkesin şu hissettiklerime yakın şeyler yaşamalarını çok isterim. Mümkün olsa paketler yollardım, :)




Bitmeyen Çarşamba yapmıştı Tanrı dün, doya doya yaşadım. Bin şükür, çok şükür. Ağacın güzelliği...


Hiç yorum yok: