İnsanın en eski, atalarından kalan en derin korkularından biri ağaçtan düşmektir. Düzeltiyorum, uyurken ağaçtan düşmektir. Çünkü antropologların anlattıklarına göre ateşi bulmadan evvel insan ağaç tepelerinde uyumak zorundaydı. Bunu gayet iyi bilen vahşi hayvanlar hava karardığında usulca ağaçların altında gezinmeye başlarlardı. Çünkü derin uykuya dalan insanlardan birinin aşağıya düşmesi ve nefis bir ziyafetin başlaması an meselesiydi!
Bu çok derin ve çok eski korkulardan bir diğeri de durmakla ilgilidir. İnsan beden ve zihin olarak durmaktan çok korkar. ( ruhun dona kalmasını burada anlatmayacağım) Durmak bu yüzden hep küçümsenmiş ve pek çok atasözü ve deyimle insanlara bitmeyen bir kımıldama dayatılmıştır! Neredeyse uyumak bile suçtur! Geç yatıp, geç kalkan insanların nasıl eleştirildiğini, erken uyananlara da madalya takıldığını hep duyarız. Peki insan durmaktan neden korkar? Durursak ne olur?
Tefekkür, zazen, meditasyon....
Niçin bu kadar arzulanır ama bir o kadar da zordur? Çünkü aşk gibidir; lafa gelince hepimiz isteriz, her birimiz yokluğunda kıvranır, tatminsiz ve aç dolaşırız ama gel gör ki, bizi bütüne bağlayacak o görünmez iplikçiklerin alıştığımız düzeni alt üst edeceğini, gözümüzü başka bir gerçekliğe açacağını da sezeriz. O an her şey değişecektir. İşte bu sezgidir insanı konfor alanından, belirlenmiş rutininden çıkmaktan alıkoyan, ayağını hep frende tutan, durmaksızın kımıldamak zorunda lanetlenmiş bir makineye dönüştüren!
Peki tefekküre daldığında, düşünmenin, duyumsamanın, konuşmanın ve kımıldamanın bittiği, sınırların kalktığı yerde ne vardır? Bilemezsin... Oraya gitmeyi göze almadığın sürece binlerce tahminle öylece kalırsın. Bilemediğinden de hayat boyu korkar, hakkında atar tutarsın ya da bu konuda okur, eğitimlere katılır, yüzlerce film, onlarca belgesel ile zaman kaybeder ve ömür boyu eşiğin önünde kıvranırsın. Nereden mi biliyorum, hem yıllar önce bir Mevlevi dedesi söylemişti, hem de deneyimledim.
Aşk, insanın insana duyduğu beşeri aşk tam da bu noktada öyle kıymetlidir ki. Ah ne mutlu Mecnun'a! Leyla olmasaydı, belki de Mecnun o eşiği hiç göze alamayacaktı? O yüzden Leyla, karanlıktan gelen ışık, geceden gelen sevgili demektir. Leyla'nın sembolize ettiği an insan olma deneyiminden, varlığın özüne geçilen eşiktir. İsterseniz nirvana da diyebilirsiniz ama gerek var mı bu kadar görkemli kelimelere? Sadece uyanmak desek, hatta uykuda olduğumuza uyanmak desek olmaz mı?
Büyük travmalar, ciğer söken kayıplar, derin duygular bizi oraya, o kapının önüne götürür... Tabii inançla, sabırla yapılan ibadetler, egzersizler, sessizlik ve durmak da götürür. Artık siz adına ne diyorsanız, hangi yol ise kısmetinizdeki...... Korkmayın, suçlanmaktan, eleştirilmekten korkmayın. Kimse sizi izlemezken durun, öylece durun. Başlama noktanız burası olasun. Önce bedeninize rahat bir oturma pozu bulun, sonra kıyafetlerinizi, saçınızı kontrol edin, sizi rahatsız etmesin, sıkmasın. Çok aç, tıka basa tok olmayın. Odanız sıcak veya soğuk da olmasın. Bırakın bedeniniz hiçbir amacı olmadan öylece kendi akışında nefes alıp versin. Nefesinizi izleyin. Burun deliklerinizden giren havanın kokusunu, ısısını hissedin. Nefesinizi verirken de aynı farkındalıkla, bir sonraki soluğun telaşına düşmeden verin.
Bütün bunlar olurken türlü duyum, duygu, düşünce yakanızı elbette bırakmayacaktır. Olsun, onlara pek yüz vermeyin. Yeni bir tartışma yaratmak istemediğiniz birine nasıl nazikçe selam verip uzaklaşırsınız, işte tam olarak öyle yapın. Görün, fark edin ama dillenmesine izin vermeyin.
Bir zaman kısıtlamanız yok. İstediğiniz kadar burada kalın. Beden ve zihin durduğunda özünüz, ruhunuz er ya da geç kımıldayacaktır. Nihayet ona meydan açılacaktır ve o da buna kayıtsız kalmayacaktır. Zorlamayın, akışa bırakın. Buna çabasız çaba diyoruz:)
Elbette bir geceden bir sabaha gerçekleşmeyecek anlattıklarım ama olacak. Olduğunda da o deneyim biricik, paylaşılamaz ve anlatılamaz olarak size ait olacak.
Peki sahi siz kimsiniz? Siz, "ben" dediğinizde kimden bahsediyorsunuz? Bu sorunun cevabından da korkar mısınız? Korkmayın, durduğunuzda kim olduğunuzu veya kim olduğunuzu zannettiğinizi de öğreneceksiniz.
Namaste
* STING A Thousand Years.... bu şarkı da ne güzeldir! Aşka da, tefekküre de yakışır.
https://www.youtube.com/watch?v=PQGgFCCPOrY
**Aşk ve tefekkür dedik ya, buna da haksızlık etmeyelim.... Massive Attack&Hope Sandoval'dan gelsin, :
https://www.youtube.com/watch?v=8r31DFrFs5A
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder