Son yıllarda, şiddete maruz kalan kadınları kollamak, uyandırmak adı altında türlü dolap çeviren ve yıllarca giyindikleri kat kat kostümleri acemi bir striptizci edasıyla sıyıran eğitimli ve sıcak döşeğinden seslenen dişi kadroya uyuz oluyorum. Ortaya koydukları ve abarta abarta özünü yitirdikleri konular öyle acınası ki...
Bir kere neden kadına şiddet? İnsana şiddet olarak düzeltilmeli. Çünkü erkek de şiddete maruz kalıyor. İzliyor, öğreniyor ve en son aşamada uyguluyor. Ve tabii kadının kadına, kadının çocuğa ve erkeğe uyguladığı duygusal baskı, kıskaç! Bu da şiddet. Toplumda kabul görmek, dışarıdan alkış almak için debelenen erkeğin kırkından sonra sıçıp batırdığı hayat da şiddetin neticesi.
Bahsettiğim kadınların çoğu ya zengin koca tercihi yapmışlar ve trend değişince bundan utanıp organik mevzuya geçmişler ve herifleri boşayıp yüksek tazminatlarla goy goy yapıyorlar ( yaşam koçu, yoga öğretmeni, enerji bilmem neyi.... ana tanrıça şifası.... diye bi ton saçmalık!) veya babadan zenginler ve değişen değerlerin arasında yeni kostümlerine bürünüyorlar. Sergilerde boy göstermek, derneklerde çalışmak out, şifa dağıtmak in!!! Ha, arada yok mu güzel işler derseniz elbette var. Ama o insanları pek ortalarda görmüyoruz. Onların sahiden işi var. Davası var, hevesi ve misyonu var. Kim gibi mi? Bence Berrak Yurdakul gibi. Oya Ayman gibi. Suat Yurtalan gibi... İşinde gücünde insanlar. Sosyal medyada değil, oldukları yerde kilometrelerce öteyi ışıklarıyla sarıp sarmalayanlar.
Onların da canına tak etmiş hayatta fakat soluklanacak alanlar yaratmayı başarmışlar Deneyimlerini, birikimleriyle harmanlayıp bilgiyi, bilgelikle güzelleştirip yaşıyorlar. Samimiyetle, derinlikle paylaşıyorlar.
Böylesine önünde keyifle eğilebileceğim, her sohbette çoğalabileceğim cevherler varken, diğer zırvaları küçümsüyorsam kusura bakmayacaksınız artık. Düne kadar Hint Mitolojisi bilmeyen bacım, yaşadığı toprakları Boğaziçi Üniversite bahçesinden ibaret sanan sözde entelektüel ablam, bugün Hint tanrılarına sunak yapmış, Anadolu tanrıçaları önünde göbek atıyor! Bir diğeri tamamlayamadığı döngüsünde suni solunum yaparken, çıkmış ortaya başkalarının çemberlerini tamamlamalarına destek oluyor. Gülsem mi, ağlasam mı?
Birbirinin yarasını, beresini emen, kaşıyan ve en çok kim teşhir edebilir travmasını diye yarışan kadınlardan utanıyorum. Ayıplamak mı benim ki? Sanmam, daha çok yakıştıramamak. Çünkü ne yazık ki çocukları var bu insanların, neler oluyor anlam veremeyen, oyun dışına atılan kocaları var. Düne kadar orgazm taklidi yapan ve mırıl mırıl yaşayan karılarının, her an artan talepleri karşısında dumur olan bu adamları da birileri korumalı:))) Onları örnek alan taşralı kadınlar var en fenası!!! İyi bişi olduğunu sanarak yuvalarını sallıyorlar. Ah ya, vallahi üzücü.
Sosyal medya rezil bir mecra olmaya başladı. Yıllardır yoga öğretmeni olduğumu söyleyemeden yaşıyorum. Onun yerine anaokulda çalıştığımı söylüyorum. Senelerce de arkeoloji okuduğumu söyleyememiştim. Ne iş seçtiysem sulanmaya ve geyiğe açık arkadaş! Ama şimdi ikisinin de sonundayım. Gidiyorum. Yepyeni bir düzene, yepyeni topraklara. Sosyal medyasız, bu saçmalıklardan uzak, ellerimle, kalbimle yaşayacağım, yaratacağım bambaşka bir yere.
Ay sonu taşınıyorum, evimi paketlemeye başladım. Bazı eşyalarım bu şehirde kalacak, bazıları da benimle yeni toprağımıza geliyorlar. Bu defa kendime sahip çıkmaya kararlıyım. Muhtemelen kararlılığımdan tırstığım için kolay yolu seçenler daha fazla gözüme batmaya başladı. Bu mızmızlanmalarım hep ondan!
Ben gerçek kadınların, gerçek adamların, ağaçların, dağların, zeytinlerin, incirlerin gölgesine gidiyorum! Lütfen gelme, orada İstanbullu istemiyoruz:))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder