8 Ağustos 2009 Cumartesi

İNTİHAR HAKKINDA GÜNLÜK DUYGULAR

Bloglar arası dolaşanlardan değilim. Açıkçası hayatlar arasında dolaşmaktan zamanım kalmıyor bu işe. Hem etrafımdaki hayatlar, hem de içimdekiler arasında yeterince turluyorum. Ancak, her bilgisayar başına oturuşumda ya da hiç olmadı günde bir kez baktığım bloglar var.

Yıllar önce hayatımın ilk aşkını kaybettiğimde o kadar delirmeye yaklaşmıştım ki- iç organlarımın acıdığını, uykusuzluktan gözlerimin altının çöktüğünü ve adamı benim terk ettiğimi eklemek isterim!-, sonunda dayanamayıp konunun uzmanına sordum: "çok canım acıyor, delirip delirmediğimi nasıl anlayacağım?"

Cevap: "bu soruyu düşünemeyecek haldeysen delirmişsin demektir!"

Eğer aynı arkadaşıma şu an ulaşabilseydim sorardım: "dayanamıyorum, intihar edip etmeyeceğimi nasıl anlarım?"

Cevap da muhtemelen aynı olurdu: "bunu blogunda yazıyorsan muhtemelen etmezsin!"

Bloglar arasında dolanmamın sebebi de bu olsa gerek. Yalnız olmadığımı görüyorum. Tutunuyorum. Zaten fiziki koşullarda hiç bir zaman yalnız değilim de, insan ruhen de yalnız kalmak istemiyor.

Şöyle bir baktığımda evli barklı insanların, işi gücü tıkırında adamların ve -hatta bu sabah-, çok güzel bir aşk yaşayan ve erkek milletinden alabileceği en şahane şeyi almış, doğurup anne olmuş bir kadının bile bu sınırlarda parende attığını görüyorum. Demek ki hala bir parçam sağlıklı! Küçücük müçücük ama sağlıklı. Ya da topluca üşüttük gitti.

Herkesin hayata bağlanmak için farklı sebepleri var. Benim ki teyzem. Sadece teyzem. Çünkü 36 yıldır beni kesintisiz seven tek insanın o olduğuna inanıyorum.
Bugün ölsem, annem de dahil ardımdan pek çok insanın ne söyleyebileceğini az çok tahmin edebiliyorum. Açıkcası umurumda da değil. Yaşarken bana kalbini ve kulağını mühürleyenlerin ölümüm karşısında hissedeceklerinin ne anlamı olabilir ki?

Kimlerin ne kadar etkileneceğini, ne kadar ağlayacağını ya da nasıl bir sessizliğe gömüleceklerini tek tek görebilirim.. Ama hepsi devam edebilir. Hepsinde bu güç var. Ama teyzem edemez.
Kısa bir zaman öncesine kadar - ve hatta zaman zaman hala depreşiyor ya, neyse - , belki de sırf bu nedenle anne olmaya fena halde takılmıştım. Çünkü ancak bir canlıya karşı sorumluluğum beni hayata bağlayabilirdi. Şimdi düşünüyorum da, iyi ki bu sakat düşünceden hemen kurtulmuşum.Ya da hemen kurtulabiliyorum. Yoksa, ölü bir evliliği istenmeyen bir bebekle solunum cihazına bağlayan gurursuz kadınlardan ne farkım kalırdı? Hiç!

İşte bu yüzden benim intihar etmem sadece bir fantezi. Teyzem yaşadığı sürece de öyle kalacak. O, benim intihar söylemlerimin zırıltı halinde kalmasının tek geçerli sebebi. Yoksa,beni bu gezegene bağlayan ne bir hayal, ne ailem, ne de bir iş... HİÇ BİR ŞEY. Anlık mutluluklar dışında hiç bir şey. Umutsuz muyum? Asla! Mutsuz mu? Hiçte değil! Sadece bu konudaki duygu ve düşüncelerimi yazdım, o kadar. Derin anlamlar yüklemeye gerek yok:)

Şimdi harika bir esinti var Yalıkavak'da, hiç ama hiç intihar günü değil zaten. Ama yaşamak için de fazlasıyla ağır bir nefes var ciğerlerimde. Tıpkı yıllar önce Zeze'de daraldığım akşama benziyor. Soluksuzum. Sanki yine birileri kocaman bir pastayla üzerime doğru geliyor. Tadına bile bakmak istemediğim, içimi bulandıran kocaman bir pasta gibi hayat!


Bugün kusabilirim, üzgünüm...


7 yorum:

JoA dedi ki...

ah sevgili fortunata, dediğin gibi çok güzel bir aşk yaşıyorum, harika bir çocuğum var ve bunlar için sürekli şükrediyorum. ama intihar etmeme nedenim (yazıda da söylediğim gibi) bunlar değil. çünkü insan hiç kimse için yaşamamalı. biliyorum ki yarın comandante ya da oğlum hayatımda olmayabilir. her şey mümkün bu dünyada. bu yüzden de insan sadece kendi için yaşamalı ya da yaşamamalı. sen de teyzen için değil, kendin için kalmalısın kalmak istiyorsan. (haddimi aştıysam özür dilerim, bunların hepsi "bence" tabii.)

ve senden sızan hayatı taaaa buralardan görebiliyorum:) ne mücadelende ne de çelişkilerinde yalnızsın.

ve pasta benzetmene bayıldım. ama dilim dilim sunulmuyor o, lök diye insanın yüzüne atılıveriyor:) önce gözlerimizden başlayarak temizlemekle uğraşıyoruz sonra.

Fortunata dedi ki...

Sevgili JoA,
Çok haklısın "sence" bütün söylediklerinde. Ne kimse için yaşanır ne de kimse için ölünür. Sadece ve sadece kendimiz için yaşar veya ölürüz. Bana bakma sen, somut bir sebep yaratmakta güçlük çekince teyzeme tutunmak nedense hep hafifletir beni. Şımarıklık işte!
Pastaya gelince... Zeze'deki pastanın bendeki anısı şahanedir. İnan o gece bir dilim bile yememiştim inadımdan. Ruhumu aç bırakan bir adamın hediyesini kabul etmektense, pasta şefinin begonvillerle süslediği pastaya suratımı buruşturmak daha fazla tatmin etmişti:))
Ama bak sen söyleyince bir ampul yandı, bir kez daha başıma gelirse, alıp suratına yapıştırayım birilerinin. Olmadı kendim sokayım kafayı içine:)) Bakarsın cildime de ruhuma da iyi gelir çikolata!

Adsız dedi ki...

burada yalnız olmadığıma sevindim.

skoer dedi ki...

yalikavaktasin. ruzgar esiyor. ve biz intihardan konusuyoruz. hadi ama birisi saka yapiyor olmali.

ayrica joa'ya(?) da katilmamak imkansiz hani.

JoA dedi ki...

:)) pasta olayı şahaneymiş. bana şunu anımsattı: senin mükemmel deyiminle "ruhumu aç bırakan bir adam" iş yerine kocaman bir saksı içinde açelya mı ne, işte öyle bir çiçek göndermişti. çiçeğe bakakaldım. hayatımda hiçbir bitkiden o kadar nefret etmedim herhalde. iş arkadaşlarım bakıp bakıp "ay ne güzel çiçek" filan dediler. "çok sevdiyseniz sizin olsun. ama ne olur evinize götürün, burada bakmayın, gözüm görmesin" demiştim. şımarık mıyız, burnu havada mıyız, inatçı mıyız bilmem ama ikimiz de iyi yapmışız bence:)

Fortunata dedi ki...

Hoşgeldin Creep:))

Sevgili Skoer,
İntihar konuşmak için illa Şeytan Sofrası'na mı yollayacaksın beni? Nesi var canım buranın:))?
JoA'ya da her zaman katılıyoruz zaten:)

JoA,
Bayıldım açelya işine. Bence şımarık falan değiliz ama iş çiçeğe pastaya gelmeden evvel başka bir noktada takılıyor. Erkeklere göre akıp giden bir durum bizim için yerinde saymaya başlıyor yani. Bence bu kadar basit.
Hem her şımarıklığımın ve burnu havadalığımın geçerli bir nedeni vardı. Görenler kaldı, göremeyenler gitti:))

JoA dedi ki...

haklısın, göremeyenler gitti:)