Bodrum'dayım, nasıl bir tatil olduğu malum; kah havalarda uçuyorum, kah dehlizlerde el yordamıyla çıkış arıyorum. Arada bir İstanbul'dan telefon geliyor, birileri "nasılsın?" derken, daha da ince olanları "nasılsınız?" diyor. Birileri "dönmeyecek misin artık?" diye sitem ederken, bazıları da "kal orada canım, İstanbul çok sıcak" diyor... Ve fakat adam suskun. Ben, buradan yola çıkarak, "unuttu tabii; gözden ırak, gönülden uzak..." diye düşünüyorum. Aslında düşünmüyorum bile, çünkü nasıl olsa karşılaşınca kaldığımız yerden devam ederiz diye planlıyorum.
Sonra annesi arıyor beni, "özledik" diyor. "Ben de sizi özledim" diyorum. Haftasonu verilecek partiye yetişemeyeceğim diye üzülüyor kadıncağız. Ben ondan daha fazla üzülüyorum ama "dert değil diyor, nasıl olsa asıl doğumgünü Çarşamba ve sen o zamana kadar dönmüş olacaksın değil mi?" "Elbette!!" diyorum.
Tatil bitiyor ve günlerden Çarşamba. Sabah anneyi arıyorum. Havadan sudan sohbet ediyoruz. Laf arasında diyor ki, "oğlumla aramızda şöyle bir konuşma geçti Elvan":
- Ne kadar güzel bir doğumgünü oldu değil mi canım? Herkes buradaydı.
- Gelmeyenler vardı....
- Kim mesela?
- Elvan.
- Başka?
- O kadar. Hem Elif bile geldi. Üstelik o...
İnanamıyorum. Meğer bu adam beni çok önemsermiş! Aramızdaki iletişimin zaman içinde bu kadar güçlendiğini hiç anlayamamışım. Zaten ben ezelden beri kaz kafalıyımdır ya, bu kadarı da fazla kaçmış doğrusu!
Gerçi Bodrum'a gitmeden önceki son akşam birlikte yemek yemiş ve Beethoven dinleyerek duygusal dakikalar geçirmiştik. Yine de ben bu sahneye fazla anlam yüklememeyi tercih etmiştim. Ama kapıdan çıkarken hediye ettiği resim inanılmazdı. Renkleri ve konuyu görseniz güzelliği karşısında diliniz tutulurdu. İnsan ister istemez, hala böyle hassas adamlar var diye umuda kapılıyor. Ne diyelim, Allah nazardan korusun:))
Ve Çarşamba akşamı. Tam sözleştiğimiz saaatte kapı çalıyor, açılıyor ve birisi ahtapot gibi boynuma sarılıyor. Dakikalarca sımsıkı kucaklıyor beni, kafasını da boynumun altına yerleştiriyor! Bu ne beklenmedik, ne harika bir karşılama! Ben bunu hakedecek ne yapmış olabilirim ki?
Çok duygulanıyorum. Bana yeni müzik aletlerini gösteriyor heyecanlı heyecanlı. Klavyenin üzerinde kelebekler gibi uçuşuyor elleri. Diğer insanları ve yemeğe gideceğimizi çoktaan unuttu. Neyse ki anne olaya el atıyor ve evden çıkmayı başarıyoruz.
Günün en gizli bölümü başlamak üzere. Bilin bakalım neredeyiz? Lunapark! Yıllardır gitmediğim, hatta gizliden gizliye azıcık da ürkütücü bulduğum bir eğlence mekanı. Önce hepimiz çekingeniz. Oyuncaklara bakıp, yüzlerce renk ve ışık arasında şaşkın şaşkın geziyoruz. Onbeş dakika sonra hayatımdaki bu çok kıymetli adam ve annesi benden daha cesur davranarak ejderhanın kollarında uçmaya başlıyorlar. Marazlı bir kadın olarak, onları izlerken bile midem bulanıyor. Çarpışan otomobillere yaklaşmıyorum bile! Hele zincirler benden çok uzak!!
Ama nasıl oluyorsa oluyor, bu harika adam ve bir ortak arkadaşımızla beraber kendimi korsan gemisinde buluyorum. Başlıyoruz apartmanlar arasında uçmaya, yüzmeye! Bu korsan hikayeleri nedense beni çok çekiyor, aklıma Leyla ile Kargı Plajı'nda ne kadar eğlendiğimiz geliyor ister istemez. Adam, arkadaşı ve ben gayet memnunuz hayatımızdan. Anne, yüzünde koskocaman bir gülücükle bizi seyredip, fotoğraf çekiyor.
Lunapark'dan çıkıp taksiye doğru yürüken kol kolayız. Ama birden yüzü düşüyor. "Sen benim partime gelmedin..." diyor. Yol kenarındaki kaldırıma oturup, onu da yanıma oturması için ikna ediyorum. Sakin sakin Pamuk Prenses'i ve başına gelenleri anlatıyorum. O zaman Bodrum'da neden bu kadar uzun kalmam gerektiğini anlıyor sanki. Hem zaten asıl doğumgünü bugün değil mi? Sanırım ikna oluyor ve biz yola devam ediyoruz:))
Kol kolayız! Aniden, "Nişanlım ol sen" diyor.
- Ama ben senden çok büyüğüm.
- O zaman gerçek aşkımı bulana kadar nişanlı kalalım.
Kabul ediyorum.
Artık bir nişanlım var. O ya da ben gerçek aşkımızı bulana kadar nişanlandık. Hem annesi de beni seviyor. Bu beklenmedik bomba habere kahkahalarla gülüyoruz. Açıkcası yemek de çok güzel geçiyor. Gittiğimiz restaurantı* onlar anne oğul daha önce denemişler, bilmeyen bir tek bendim. Ama bayıldım.
Uzun zamandır bu kadar keyifli bir yemek denememiştim. Hem sadece yemek mi? Güzel müzik, şarap ve bir annenin gözlerindeki ışıltı o kadar harikaydı ki...
Yemeğin sonunda, tatlımızı da bitirdikten sonra gökyüzüne bakarak hep birlikte dilek diliyoruz. Anne dileğini söylemiyor. "Dilekler saklanır" diyor bize. Ama adam tutamıyor kendini ve "Allah'la konuşmak istiyorum" diyor. Ben mi? Onun kulağına eğilip, tıpkı ona benzeyen bir oğul** dilediğimi söylüyorum!
Sevgili dostum Barones'e bu özel geceye beni dahil ettiği ve hayattaki en kıymetli hazinesini benimle bu kadar cömertçe paylaştığı için teşekkür ederim. İşte size hayatımın erkeği Koral!
*Mongolian Restaurant , Suadiye.
** Mehmetus, bu adam da en az senin kadar tatlı, sakın ola kıskanmayasın:))
7 yorum:
bildim bildim bildim:)) tabii damadımızın ismini cismini değil de, yaş grubunu bildim. fortunata'nın hınzır gülümsemelerinden belliydi:) bence koral kendine harika bir "ilk aşk" seçmiş. kutlarım fortunata:)
Şıışşt, açık etme lütfen JoA:)) Aşkımız göze gelsin istemem! Koral ve ben seni koskocaman öperiz!
maşallah diyelim, hayali mavi boncuklar serpiştirelim, nazar filan değmesin. ben de sizi öperim:)
bu ne yyaaa..hiç bişe anlamadım.bir aşk, bir insanın yazıalrını bu kadar mı güzel yapar.ohh ohh aşık olunda güzel şeyler yazın içimizi bayıltmayın.
Ben çocukların melekleri olduğuna inaniyorum.Melekler hazırmısın diye sormuş onun ağzıyla sanki sana.. Sende evet demişsin.. Ve tüm hikaye-buluşma-tesadüf kurgulanmış gökyüzünde o anda...ve sen o hikayenini ilk başlangıcında yürüyorsun belki de tesadüfün kucağına... Kimbilir...
bu nişan uzun sürmez... :)
Eczahaneci, gerçekten "aşk" her derde deva. Yazılar sizi memnun etmeye başlamışsa ne mutlu!
Sevgili Brajeshwari,
Çocuklar melek midir bilemem, ama sen dersen inanırım. Benim bildiğim iyileştirici bir enerjileri olduğu. Koral da öyle. Akıllı, hassas ve de gayet haylaz:))
Bence de bu nişan uzun sürmez:))
banne banne ben de çarpışan araba istiyorum kıskandım işte :x
Yorum Gönder