Ardından Leydi Agi'den gelen harika bir teklifi değerlendirip Yalıkavak Çarşısı'nda yürüyüşe çıktık. Elbette bebeklerimiz de bizimle geldiler. Üstelik rujlarımızı da sürdük.*
Eda Liza'nın gizli sokağından geçtik, Boncukcu Kız'dan alış veriş yaptık. Nihayet aytaşından bir bileziğim oldu! Ne zamandır biri halime acısın da bana aytaşı alsın diye umutla bekliyordum. Sonunda Leydi Agi benim için bir tane seçti. Fotoğrafını koymadım ki, bileğimde ne kadar güzel durduğunu görüp üzülmeyin diye:))
Fotoğraf tazedir, tam bu karede Boncukçu Kız'ın tezgahını ve Leyla'nın kendine takı seçmek için verdiği mücadeleyi görüyorsunuz. O kadar heyecanlandı ki, fotoğrafın sağında gördüğünüz çolak bebeğini - ki kendisini ne heveslerle yürüyüşe çıkartmıştık- tezgahın kenarına bırakıverdi. Çok zorlandı Leyla'cık. Onu anlayabilirim, çünkü her ne kadar iki yaşında olsa da, nihayetinde o da bir kadın ve biz kadınlar bir kaç saniye için bile olsa mücevherden etkileniriz... Ama ne yazık ki küçük hanım onu taktı olmadı, bunu denedi ı ıh...
Sonunda hepimiz birer bilezik seçmeyi başardık ama Leyla'cık müşkülpesentliğinden bileziksiz kaldı:( Yine de Eda Liza'nın bileziğinin aynısından ona da alındı.
Bu balık, misina, ekmek ve olta gurubu beni kendi çocukluğuma ışınladı. Raşid'in Kahvesi'nde ( Şimdilerde adı Bodrum Cafe ) oynadığımız oyunları hatırladım... Yengeç dürtmece - acayip zevklidir, beton iskeleye tekneler çarpmasın diye eklenen ahşap hatıl zamanla şişer ve sonra da betondan uzaklaşır. O arada kalan daracık koridorda yengeçler dolaşırlar. Uzun bir sopayla onları dürtmek, takdir edersiniz ki epeyce bir iştir çocuklukta -, balık tutan abilerin kovalarını devirmece, açılan meyva suyu şişelerinin kapaklarını toplayıp MEYSU yazmak ve en önemlisi de balık lokantası'ndan - O zamanın en ünlüsü Körfez Restaurant idi ve beni tanıdıkları için mutfaktan istediğim kadar ekmek alabiliyordum:))- bayat ekmekler alıp, abilerin balık tuttukları yerde balık beslemek!
Balık besleme işimiz bitince balıkçıdan taze balık almaya gittik. Deniz çupraları gerçekten harikaydı. Kızlarla balıkları neredeyse tek tek mıncıkladık ve sonra da amcalara teşekkür edip evin yolunu tuttuk. Eda Liza bir ara "bu balıklarla yüzelim" diyerek bizi çok güldürdü. Ardından da hiç fena sayılmayacak bir abi ile flörtleşmeleri kayda değerdi. Ben de abiye bol bol gülüm ama ne yazık ki beni muhtemelen onların annesi zannetti ve sonuç sıfır!
Şimdi evdeyiz. Balıkları pişirip yedik, hatta dondurmamızı da yedik. Akşam Bodrum'a inip Sünger Pizza'ya gideceğiz. Dört kız baş başa pizza partisi vereceğiz. Sonra ben azıcık firar edip, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceleri görmeye gideceğim. Bu nedenle pizza maceralarımızı eğer uyku bastırmazsa gece yarısı civarında yazabileceğim.
Şimdi uyumaya gidiyorum. Siesta zamanı!
3 yorum:
deniz kokusu gibi hayat kokusu geliyor bu sayfalardan fortunata:) sevgiyle öpüyor, kucaklıyorum seni!
şahane :-)
ilgiyle heyecanla izlemekteyiz.
Haklsın JoA, gerçekten hayat kokuyor burası. Şu iki güzel yaratık sayesinde nefes almak anlam kazanıyor. kabul ediyorum bazen hiç kolay değiller ama o kadar güzeller ki... Belki de o kolay olmadıkları an, aslında ben zorlaştığım için hırçınlaşıyorlar. Kısacası halimden gayet memnunum. Kucak dolusu sevgiler benden...
Aganti Aga,
Bu ne ki? Yarın yine Kargı'dayız. Bakalım neler olacak???
Yorum Gönder