3 Ağustos 2009 Pazartesi

Sabah Sabah Çatalhöyük.


Bu sabah martı sesleriyle sıçradım yataktan. Zaten az uyumuş insanların gerginliği vardı omuzlarımda ve üzerine martı çığlıkları gerçekten tuzu biberi oldu. Sabah uykusu denilen son umudumu da bu yaygaracı hayvanlar sayesinde kaybedince, nedendir bilinmez aniden aklıma Çatalhöyük geldi. Mesleki deformasyon falan demeyin sakın, çünkü araziye çıkmayalı yıllar oldu. Ortada ne meslek kaldı, ne de deformasyon.

Çatalhöyük bir kaç sene evveline kadar akademisyenlerin, arkeoloji severlerin ve hatta sırf aktüalite peşinde koşanların dahi sıkı sıkı takip ettiği bir yerleşimdi. Fakat hain kader Göbeklitepe diye yeni bir yerleşim birimi ortaya atınca, zavallı Çatalhöyük unutuldu... Ne acıdır ki, bilimsel çalışmalarda bile gündemde kalabilmek çok önemli. Çünkü basın sizi ne kadar desteklerse, bakanlıklardan ve büyük amcalardan o kadar bütçe akar işinize. Boyalı ve boyasız basın nicedir unutmuş olsa da, Mellaart'ın çizimleri ve akıl almaz yorumlarıyla hala en ilginç eski - neolitik, hatta akemamik neolitik* - yerleşimlerden biridir Çatalhöyük.

Çatalhöyük beni heyecanlandırır. Ne zaman basında ya da akademik bir ortamda sözü geçse, kulaklarımı kocaman kocaman açar ve dinlerim. Çünkü Çatalhöyük hala gariptir, hala sırlarla doludur.

Anadolu'nun tam ortasındaki bu garip yerleşim yeri öncelikle alışılagelmişin dışındaki mimarisi ve üstün sanat anlayışıyla çağları hiçe sayarak, değerini korumayı başarmıştır. Sokak yoktur Çatalhöyük'de, daha doğrusu olanlar da aralık diyebileceğimiz bir kaç dar koridordan ibarettir. Çünkü gerek korunma/savunma, gerek iklim düşünülerek evlere kapı yapılmamıştır. Çatalhöyük halkı uzun dar merdivenler kullanarak, damlardan açılan deliklerden girip çıkarlar evlerine. Yerin üzerinde bir yeraltı şehridir inşa ettikleri. Ne zeka ama!

Tarım ve hayvancılıktaki gelişimleri Mezopotamya ile yarışır. Yanlış hatırlamıyorsam keçinin ve koyunun evcilleştirildiği yerdir Çatalhöyük. Çanak çömlekleri ve özellikle ana tanrıça figürinleri ( orada burada hep gördüğümüz koca popolu ve kocaman kocaman sarkık memeli toprak figürin buradandır ) gerçekten çooook ama çok estetiktir. Estetik derken, lütfen dönemin sanat anlayışını düşünelim. Dikkatinizi çekerim, yaklaşık 10.000 yıl öncesinden bahsediyoruz. Size, o zaman yaşamış bu insanların sanat kaygısıyla bir takım değerler ortaya koyduklarını söylüyorum. Beni Çatalhöyük'de en çok vuran da bu olmuştur zaten: sanat ve ritüeler. Daha da özele indirelim; akbaba kuleleri çok acayiptir!

Bu yüzden, martı sesleri bir anda akbaba seslerine karıştı zihnimde. Gerçi ben hayatımda akbaba görmedim ve buna bağlı olarak sesini de duymadım ama... Hele hele insan eti yiyerek çığlıklar atan akbaba neye benzer hiç bilmiyorum. Fakat Çatalhöyük kazıları ve Mellaart sayesinde müthiş bir imgelem oluştu bende. Bu o kadar güçlü ki, bakınız yataktan nasıl bir çağrışımla fırlıyorum!
Devamı öğleden sonra.....


*çanak çömleksiz neolitik, bir diğer değişle yerleşim var ama henüz çömlek vs yapımı başlamamış zamanlar.

Hiç yorum yok: