Güneşli ama terletmeyen, üşütmeyen, sanki ben yola çıkayim diye an be an
güzellesen gün. Özledigim, fakat ne zamandir cesaret edemedigim birsey sehirde
dolasmak. Şimdi dogruca Uskudar'a gidiyorum.
Hava yumuşak. Bogazin sulari isil isil.
Ruzgarin taşıdığı tuz zerreciklerini derin derin içime cekiyorum. Nefesim bayram yeri.
Cok
oyalanmiyorum kıyıda, yoksa devam edemem, biliyorum. Carsiya yürüyorum,
istikamet Valide Atik Kulliyesi. O kadar özlemişim ki bu sokakları, tabanlarim kanatlandi sanki. Artik adım değil benimkiler, daha çok öpücükler bırakmak parke taşlarına.
Hasret kalmışım avlunun sessizliğine, çınarların görkemine, kahvenin beşyüz yıllık kokusuna. Kendi girdabinda dans eden beş yaşında bir çocuğuğum Sinan'ın avlusunda ve zaman firil firil dönüyor icimde! Birgün tüm cesaretimi toplayip sırtüstü uzanmak istiyorum avluya.
Selvilerden alamıyorum gözlerimi, iki dünya arasındaki dengeyi sağladıklarını hissediyorum. Birden karyatidler ve selviler ne kadar da benziyorlar diye geçiyor aklımdan. Kimbilir bu benzerliği nasıl kuruyor zihnim?
Zihnimi okumaktan acizim ne vakittir...
Buradan Bulbuldere'ye mi insem, Zeynep Kamil'e mi çıksam karar vermeliyim. ZEYNEP Kamil de karar kılıyorum. Ne çok çeşme var yolun altinda kalmış.
Çeşme, su ve yol altında kalmak.. Hayat ve su. Hayat irtifa kaybetmiş... Ah zihnim sen bı sussan!
Güzel mahalleler buralar. Şehrin gizli hazineleri. Sadece hamamlar, parklar,çeşmeler de değil, mesela şu az evvel konuştuğum yanakları pembe, saçları simsiyah yaşlı kadın. Sokaga girdiğim an bakışlarıyla yakaliyor beni:
-Kedi var mı orada?
-Var.
-İyi bari. Zehirliyorlar biliyor musun? Zehirli et veriyorlar.
-İnsanlar ne kötü bazen
-Cok, burada çok kötü insanlar var
-Oysa mahalleniz ne güzel!
- Şurada otuyorum ben.
- Çok şanslısınız
-Kedilere bakiyorum.
-Allah razı olsun sizden. İyi bakın kendinize.
-Sagol.
Onu, yarı Bodrum evini ve kötü insanlardan kurtulmayı başaran üç beş kediyi ardımda bırakıyorum.
Kediler, selviler ve karyatidler diye fisildiyor zihnim.
Ne diyorsun Allah askina??
Zeynep Kamil'den çıkışı Karacaahmet' in duvarlarını izleyerek yapıyorum. Buraya kadar gelmişken bizimkilere ugrayayim bari.
Bizimkiler, ailemin suskun parçası az ileride.
Yol kenarından bir papatya koparttim. Annem olsa kizardi. Ben de kızdım kendime ezberden, kacirmam kendimi hirpalama firsatini.
Habersiz gidiyorum ziyaretlerine. Yol boyu kafamın içinden olanı biteni anlatıyorum ona ama kirli mermere popomu koyduğum an, lal kesiliyorum boslugunda.
Neden?
İcim kırgın sana. O kadar sessizsin ki...
Papatyayi göğsüne denk gelen yerde bırakıyorum toprağa ve aynı anda görüyorum kalbinden yeşeren mine çiçeklerini. Zamansız gidişin gibi mineler; bahara daha var.
İsiklarda zikzaglar çizerek Çiçekçi' ye ulaşmak gayretindeyim. Yesil. Kirmizi. Sari.Yesil.
Buraya ilk ve son gelişim Naci'yle. "Sarayı seyredebileceğin en güzel semt" demişti. Haklıydı. Onu da haklı olanlar cekmecesine koydum geçen yıl. Sustu.
Mahalle nasıl güzel ... Kediler, dükkanlar, evlerin arasinda uçan martılar. Başka bir ülke, başka bir alem ..
Uzun zamandir parkta unutulan ceket gibiydim. Unutulan bedenimdi, dünyada unutulmustu ve ruhum da alıp başını gitmişti şimdiki zamandan. Ama içimi duymaya, kendi ritminde adimlar atmaya izin verdiğim bu güzel günde, beklenmedigim bir şey yaşadım. Martılar parke taşlarına pike yaparken hizalandim! Ruhum, bedenim ve zihim aynı askta, varlığım yeniden yorungesindeydi!
Şehrin sokaklarini adım adım, koşmadan, seve oksaya gezerken, ruhumu yakalamistim. Kazanmayi ummadığım, hatta dusunmedigim vakitte, paratoner gibi çekip almıştı selviler onu gittiği yerden ve kediler ensesinden yakalayıp bana getirmişti.
Kaldırımda lafladigim genç çingene kadın ne güzel gulmustu bana. Ne iyi oldu tanistigimiz. Ne iyi oldu onu görmeden az evvel ruhumun bana donmesi.
Yine de siyah kedinin yanında duramadım. Henüz o kadar dinginlesmemistim. Hala insanlık adina kaygiliydim.
İntiharı engelleyen tellere dokundum delik deşik edilmiş Haydarpasa'yi seyrederken. EVET, buradan kimse atlayamazdi. Önlem alinmisti. Hatta kimse olemezdi, modern tıp izin vermezdi. İnsanları sonsuza dek yaşayacaklardı yakında. Uzayda koloniler kurulacakti. Peki sevinç? İçsel bir neşe, yaşama sevinci de saglayabilecekler miydi?
Zihnim, bir karatid üzerinde üçgen alınlık; her daim soruları var. Bedenim yol kenarindaki kara kedi; ama duramayanindan. Ve ruhum mezarlıktaki görkemli selviye oykunmekte....
Beni bir kez daha yorungeme oturtan kadim sehir, kentlerin kraliçesi, sagol,varol.Nur ol.Bu güzel gün için bin teşekkür sana.
Eteğinde uyut beni Meryem, tuzlu rüzgarlarınla dolaş saçlarımda İstanbul.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder