30 Kasım 2021 Salı

FIRTINA SEVMEK



Ailesi, ruh evinin antresi insanın. Hayat kapısını aralayınca gördüklerimizin hepsi! İlk kokular, ilk sesler, ilk dokunuşlar sonsuza dek biçimlendiriyor bizi.

Ben mesela, fırtınalarla büyüdüm. İçim sütlimanken, dışarıda ağaçları yerle yeksan eden rüzgarlar olurdu çocukken. Elektrik direkleri yıkılır, dereler taşar, deniz üç insan boyunda dalgalar yollardı dalgakırana! 

Bayılırdım dalgalardan gelen tuzlu suyun yüzüme değmesine! Sanki yüzde yüz canlı olurdum o nefes kesen fırtınalarda. Çok uzun yıllar sonra adrenalin bağımlısı olduğumu anladım. Erol Hoca ile yelkene çıktığımızda adeta fırtına duası yapardım. Zorlanmak isterdim, meydan okumak ve nihayetinde uzlaşmak! Yoksa ne anlamı vardı dümende olmanın?

En son Trakya'ya tatile gittiğimizde İpsala'daki ilk gecemizde yer yerinden oynadı. Gök delinmişti! Başımızın üzerindeki çatı zar zor  duruyor gibiydi. Tüm sesleri kulübenin içinde hissediyorduk.  Gözümü açtığımda Deniz yatakta oturmuş endişeyle pencereye vuran yağmuru izliyordu. "Yat yahu, bişi olmaz" dedim, döndüm arkamı uyumaya devam ettim. Olmazdı ki, doğa işte, azıp kudurup susacaktı. 

Mışıl mışıl uyudum. Çünkü benim hayatımın antresinde Gök Dede masalları vardı. Gök Dede azıcık homurdanıyordu. Fırtına dediğin buydu!


Bana ninni gibi geliyordu. Hele fırtına bittiğinde bir koku oluyordu ki toprakta, of!! Benim hayatımın en güzel anlarıydı onlar. Lodos olduğunda marinada duyduğumuz mandar sesi bir, fırtınadan çıkan doğanın yumuşacık kokuları iki!

Fırtına alt üst eder gökleri ve yerleri. Altı üstüne gelir toprağın. Kartları tekrar dağıtır doğa. Oyunculara bir şans daha verir. İnsanın içindeki devinime, sahicilik katar. Dengeler.

Fırtına bütün bu söylediklerim ve bundan fazlasıdır. Ben çok severim. Hep derim ya bir doğa olayına tapacak olsam rüzgara tapardım. 

Hiç yorum yok: