"Tekamül nedir?" diye sordu geçen gün Sir. "Olgun insan olmaya giden yolun evreleridir" dedim bilmiş bilmiş. Peki acaba insan kendi tekamülünü gerçekleştirirken nelere ihtiyaç duyar? Bir ustaya. Ve yüzlerce derse... O dersleri istediği gerçeğini unutmamaya... Dersi anlamaya, sınavı geçmeye odaklanmaya. Dersi verene karşı sabırlı olmaya...
Bunları anlıyorum. Ama ders içinde ders ve durmadan anda kalıp her kareyi yakalamak o kadar yorucu ki... O kadar yeni ki... Olduğun yerde, tam da yapmakta olduğun işi yaparak kalmak, ya da bir sandalyede oturup denizi seyrederken sadece ve sadece denizi seyredebilmek... Ne kadar kolaymış gibi görünüyor ama çok zor. Denizi seyrederken aklın başka denizlere gider. Başka sularda attığın kulaçlar gelir gözünün önüne. Sonra karnın acıkır. O olur, bu olur. Ve denizi seyredemezsin. Sadece bakarsın.
Hocama "etrafımda, gözle görünmeyen kafeslerde çırpınan kadınlar var, kendilerini yaralıyorlar ve ben neden onları seyretmek zorunda bırakılıyorum, anlamıyorum. Neden?" dedim. O da "sen ne yapıyorsun? Çırpınmıyor musun?" dedi.
Evet çırpınıyorum. Bütün dünya üzerime çökmüş, ben de kuyruğumu yıkıntıya sıkıştırmışım gibi çırpınıp duruyorum. Bazen egom bu gerçekle yüzleşemeyecek kadar tavan yaptığında kuyruğumun üzerini örtüp, her şey yolundaymış günlerine geçiyorum. Peki, ben aslında bir yıkıntı olmadığını, olduysa bile geçtiğini ve kuyruğumun sıkıştığını sanmamın sadece psikolojik olduğunu ne zaman anlayacağım?
Geçmişle yenişememek halinden hemen kurtulmalıyım. Bu durumda ısrar edersem - yani olmuş olanı kabullenmemekte - tekamülümün bilmem kaçıncı basamağında kamp kurmak zorunda kalacağım!
Oysa bakın resimdeki kedilere, dünyanın en eski tapınaklarından birinden geriye kalan üç beş parçanın tadını çıkartıyorlar. Ben de geçmişin üzerinde böyle oturmalıyım. Onu olduğu yerde, olduğu haliyle bırakıp devam etmeliyim. Tahammülsüzlük, tekamülümü geciktiriyor. Oysa ben aynı dersler için geri dönmek istemiyorum ki..
O zaman ben tekamülümün neresindeyim? Bir kedi kadar hayata bırakamıyor muyum kendimi? Biraz canım yansa, azıcık hayal kırıklığı yaşasam, hatta yanılsam ve yeniden başlasam... Bütün bunlar çırpınmaktan daha iyi değil mi?
Görünmez kafesleri kan içinde bırakan kadınlar, artık ne sebeple hayatımda olduğunuzu biliyorum. Kafesin kapısını açın, bırakın kediler içeri girsin, belki de bir kuş değilsinizdir!
4 yorum:
çok güzeldi..
Efenim, o sizin güzelliğiniz....
kafesin kapısı nasıl açılır ki?
kafeste olduğumu nasıl anlayabiliyorum?
çünkü hiç birinin ayrımını yapamayacak durumdayım
O zaman önce sakinleşmek lazım sevgili Guguk Kuşu, kafamız karışıkken yolu bulmak imkansız. Birazcık zaman lazım...
Yorum Gönder