Şekerin, çikolatanın, sanatın, halka karışmanın, okumanın ve çalışmanın, kısacası yaptığım her işin dozunu kaçırdım bayramda! Önce üç günde iki kilo alma sanatını, bu sanata sponsor olan Nutella kavanozunu ve bademli kurabiyeleri mi yazsam, yoksa Bineal sonrası Eminönü gezisinin beni ve Mustafa'yı nasıl dağıttığını mı?
Malum Ramazan beni pek ilgilendirmemişti. Her yıl olduğu gibi bu yıl da bana göklerin kapısı açılmadı. Zaten bana açılsa açılsa... O da varsın kapalı kalsın! Hem zaten pek dargınım kendisine, bu saatten sonra değil kapılarını, bilumum pencere ve bacalarını dahi açsa girer miyim mekanına bilmem!
Şekerlemeler ve verdikleri geçici haz bir yana Bienal kapsamındaki Tütün Deposu'nu gezdim dün. Sanat sepet insanlarına bakarsak "... geçen yıllara göre zayıfmış, katılan işler pek yeni değilmiş, sanatçılar fazla lokalmiş...." gibi laflar vardı. Bana sorarsanız, gitmeye değer. Nedenini antrepo ve okuldaki işleri de görüp öyle yazacağım. Sadece şunu söylemek isterim ki adamlar dertlerini anlatmanın bir yolunu arıyorlar. Ve bu arayışı sanat çerçevesinde yapmak, üstelik çağın doyumsuz insanına sunmak hiç kolay olmasa gerek. Elbette benim gibi klasik dönem sevdalıları için hiç kolay değil bu işleri anlamak ama ne güzeldir ki rehberler var! Birbirinden cici hanım kızlar meraklısına hem sanatçı hem de eser hakkında bilgi veriyorlar.
Ağlayarak izlediğim işler oldu. Özellikle baka kaldığım cümleler... Ben ve modern sanat kuzey ve güney kadar uzağız ya, yine de Bienal kesinlikle görülmeye değer. Hiç olmazsa bu şehirde ne oluyor diye bakmak için gerekli. Ancak rica ederim çıkışta bizim hatamıza düşüp Eminönü tarafına geçmeyin... Gerçi bayram bittiğine göre azıcık daha iyi durumdadır ama insan gerçekten merak ediyor, "Eminönü Belediyesi uyuyor mu?"
Etraf nasıl pis, çoluk çocuk nasıl bir leş vaziyette anlatılır gibi değil. Alt geçitlerden burnumu kapatarak ve insanları iterek geçtim. Çöplerin ortasında bayramlık kıyafetleriyle oturup balık ekmek yiyen ailelerin, sevgililerin ve özellikle mini mini bebeklerin durumu ciğerimi acıttı. Şehrin göbeği varoşa kalmıştı bayramda. Onlar da bütün hırslarını alırcasına sıçıp sıvıyorlardı!
Gidiş, gidilen yol çok korkutucu arkadaşlar. Bu haksız paylaşım ülkede iç savaşa yol açacak diye korkuyorum. Öyle garip şeyler pompalanıyor ki, gördüğüm manzaradaki insanların gaza gelip camı çerçeveyi kafamıza geçirmesi an meselesi...
Bir yanda Bienal, diğer yanda yoksulluk, üzerine tıka basa şeker yemenin vicdan azabıyla allak bullak oldum üç günde. Hayat hiç adil değil, zaten bize vaad edilen şey de adalet değil. Yine de kayıtsız kalmak imkansız... Biz ruhsal sorunlarımızın ya da vitrindeki ayakkabının peşinde mızıklarken dışarıda garip, çok garip şeyler oluyor. Ne radyo, ne gazete bizi aydınlatmıyor. Satılmış bir ülkenin, satılmış inanları olarak en akıllımızdan en alığımıza mal gibi yaşıyoruz.
Değil ülkedeki yoksulluğu anlamak, aldığımız nefesin, ölümlülüğümüzün bile şuurunda değiliz. Çok konuşup, az iş yapıyoruz. Kimileri para, kimileri yatak hikayesi biriktirirken, alkole bulanmış hayatlarında mışıl mışıl uyuyanlar, kitaplarına gömülüp herşeye kelimelerin ardından bakanlar... Ve daha nice firari var bu ülkede. Siz hangisisiniz?
Hapis yatmış arkadaşım var benim, bir dönem bedenini satıp para kazanmış bir arkadaşım. İçki sofrasında ülke kurtaran, aile birliği bozulmasın diye evli kalıp karısını eşşekler gibi aldatan da var. Kadın koruma evlerine yardım edip, eve dönüşte kocasına ana avrat küfürler ederek aile içi şiddetin dibine vuran da. Var da var... Bu gidiş gidiş değil. Bu değersizlik duygusu katlanılır gibi değil. Hep beraber köşeye sıkışmış durumdayız. Her yerde doz aşımı var; ahlakta, sekste, parada, içkide, yalnızlıkta, değersizlikte, kaygıda, belirsizlikte...
Ben şeker yemeyeyim de kim yesin!
6 yorum:
son cümleye kahkaha attım elvanus! çok yaşa e mi..:)
nefis terbiyesi diyorum. ama duvara çarpmadıkça aklı başımıza gelmiyor insanoğlunun. vicdanım elverseydi ben şimdiye zengindim, valla bak...ama güçle sınanmak en büyük sınavlardan biri...o sınavdan korkuma hiç bir zaman ne zengin olurum ne de lider...yoksaaa ohooo... :p
Hergün yazacak birşey bulabilmek..Bravo vallahi..Bedeni çalıştığım için bendeniz yorgunluktan..mafiş :)
Yazdığınız şeylerin çok basit bir sebebi var..Hani şu Kemalizmden oh ne güzel kurtulduk..Biz yeni liberal olduk artık toplumca.Liberal liberal takılıyoruz.Heryer liberal,bazısı çok çok liberal,bazısı bilmem ne liberal.Teşekkürler Özal'cığım..Açtığın yoldan gemicikler de aldık,kadınlarımızın bir kısmı liberal liberal "Her yerde doz aşımı var; ahlakta, sekste, parada, içkide, yalnızlıkta, değersizlikte, kaygıda, belirsizlikte..." bunlara takılıyorlar.Kadınlarımız pembe dizili televizyon kuşları,birgün pencereden baktıklarında "aaa İran olmuşuz,aman boşver ben dışarı zaten çıkmıyordum" deiyecekken diğer kadınlarımız "kaçıncı sıradan koltuk kapayım Atatürk karşıtı partiden" diye açık saçlarıyla boyunlarında hazır fularlarıyla el oğuştururlarken. :PP
BİR TOPLUMU KADINLAR YOLA KOYAR YA DA YOLDAN ALIKOYAR..Sevgili Atatürk bunu çok iyi biliyordu.Ve kadınları aydınlatarak işe başladı bu yüzden..Oh ülkeye demokrasi geldi,demokrasi sayesinde de liberalizm geldi..Yaşasın liberalizm,liberal liberal takılmaya devam, sevgili liberallerim benim :)
Özgür Kelebek SEvgili Vildanus,
İyiki vicdanın var, ben vicdanlı halinden çok memnunum. Ayrıca bak saat 10.00 oldu hiç şeker yemedim:)) Sanırım krizi atlattım!
Merhaba Zafer,
Gerçekten içini kemiren bişi olursa yorgunluk falan dinlemez yazarsın eminim. Benim durumum bu, çeneme vurdu. Ağzım dursa elim durmuyor! Rahatsızlığımı, sevincimi, ruh bulantımı ya da gözüme takılanı yazmayı seviyorum.
Bir tek senin gibi hariçten gazel okuma yeteğim yok ve sanırım seninle bunu da öğreneceğim:))
çok sosyal bir yazı olmuş.eminönüne ne zaman gitsem bende burası istanbul mu diye şaşırırım.ama gene de turistlerin salak salak sağa sola bakıp dolaşmaları eminönünün en izlenesi zevkli manzarası bence...
Yazıyı üstünüze alınmayın.Çünkü yazı size değil ki dikkatle okumuşsanız...Fakat neden üstünüze alındınız bilemiyorum.Bu arada hariçten gazel okur halim mi var benim.Bedeni bir işte çalışıyorum.Hani Atatürk'ün "Milletin efendisi Köylüdür" dediği bir işte..Fakat haklısınız köylü veya çiftçi veya işçi her neyse bizim işimiz hariçten gazel okumaktır..Nedense gazelimize bütün kulaklarda tıkalıdır(sözüm yine size değil,daha büyük yerlere)..
Yorum Gönder