14 Eylül 2009 Pazartesi

DOST


Uzun zamandır etrafımdaki kadınlar hakkında yazmadığımı şaşırarak farkettim. Oysa bir zamanlar bu bol baharatlı yemeği ısıtıp ısıtıp sofraya getirmeyi çok severdim. Yaşadıklarımız, hayal kırıklıklarımız, olmadık düşler... Ne mi değişti? Sanırım yaşamaktan, hem de koşa koşa yaşamaktan yazmaya gücüm kalmadı. Zaman zaman onlardan kopup gelen özlü sözler olmakla beraber, nedense aralarından birini seçip uzun uzun anlatacak hal kalmadı...


Fazla karıştık birbirimize, fazla anlamaya başladık birbirimizi. Herkes yarasını beresini, acısını, defosunu saklamaz oldu. Yorgunluklar, kırgınlıklar, öfkeler günlük sohbetlere çay şekeri yapıldı... İkili üçlü sürpriz randevular, mutfakta içilen biralar, gecenin sabaha döndüğü saatlerde yataktan fırlayıp sohbete dalmalar... Aldatılma hikayeleri, yanılma kabusları, gelecek iyi günlerin ayak sürüyen ve candan bezdiren yavaşlığı... Ne desem ki?


Bu şehirde yaşayan mutlu kadınları müzelerde korumalı. Ama gerçekten mutlu olanları. Yoksa gözünü, kulağını kapatıp elindekine inatla sarılanlar değil... Gerçi ne hikmetse onlara karşı da bir acıma duygusu oluşmaya başladı bende. Bir tür hastalığa yakalandıklarını ve aslında en çok onların yardıma ihtiyacı olduğunu düşünmeye başladım.


Son günlerde erkekleri yarı şaka, yarı ciddi blog malzemesi yaptığım için eş dost kusura bakmasınlar lütfen. Amaç kötü değil. Sadece kızlar arasında serzenişler işte. Birazcık eğlenmek, gülmek için kendimizi, olmadı birbirimizi gıdıklıyoruz. Oysa işin aslı bir erkekten ziyade, bir deste iskambil kağıdıyla şatolar inşa ettiğim çocukluk günlerimi, o günlerin kokusunu, huzurunu, enerjisini özlüyorum...


Kadından dost olmaz diye düşünürdüm... Yanılmışım. Asıl kadından olurmuş dost.


Hiç yorum yok: