Anneannem ve dedem hayattayken sık sık, neredeyse her hafta onları görmeye giderdik. Epeyce güzel olurdu bu yolculuklar. Fenerbahçe'den çık taaa Çemberlitaş'a kadar git. Hava güzelse ver elini Sultan Ahmet! Hatta annenin keyfi varsa Kapalıçarşı! Dedelerinin dükkanlarına ziyaret, esnaftan da bir ilgi bir ilgi... Boşuna kendimi Rapunzel sanmıyorum:))
Nihayet herkesin bizi havalara atıp tuttuğu, acayip güzel yemekler pişen ve karıştırmak için binbir güzel zımbırtıyla dolu o harika ev! Ne ev ama! Marmara Denizi'ne açılan kocaman pencereler ve tertemiz kokulu çarşaflar... Düzenli büfeler, ağzına kadar dolu buzdolabı! Sanki kıtlık çıkacakmış ya da akşama bir tabur asker bizde yiyecekmiş gibi.
Mesela anneannem beni her defasında mutlaka bakkala yollardı. Necati Amca'ya. Ne istenmişse alır - ki genellikle ekmek ya da süt gibi hafif bir iki parça olurdu, çünkü anneannem daha fazlasını taşımama kıyamazdı - , dedemin hesabına yazmasını söylerdim. Dedem her Cuma uğrar öderdi. Ne alındığını sormadan ödediği için teyzem zaman zaman mahalledeki fakir ailelere oradan torbalar hazırlatıp dağıtırdı. O zaman bunu gerçekten anlamıyordum. Görüşmediğimiz insanlara neden yiyecek alıyorduk? Teyzem melek miydi?
Bakkal ritüelinin en şahane bölümü Haylayf idi. Bakkala gitmek demek Haylayf kazanmak demekti. Hem zaten anneannem beni pencerede bekleyip sepet sarkıtırdı. Yani yokuşu çıkmak dışında paketlerle bir derdim olmazdı. Hiç mızıklamazdım. Çünkü Fenerbahçe'de annem bakkala göndermezdi. Bizim evin alınacaklar listesiyle babam ilgilenirdi. Bu yüzden Çemberlitaş'da bakkala gitmek mühim bir işti benim için. Hem sadece Haylayf değil, kuş lokumu da alma hakkım vardı.
Benim o zamanlar sonsuz ve sınırsız bir yaşama hakkım vardı. Derin derin nefes alır, yediğim her lokmanın tadına varırdım. Seviyor ve seviliyordum. Hiç aldatılmamıştım. Güvende olmamak gibi bir kavramdan haberim yoktu. Herkesi bizim kadar varlıklı ve sağlıklı sanıyordum. Herkesin babası, annesi, kardeşi, anneannesi ve dedesi olmalıydı. Hatta onu şımartan teyzeleri, havalara zıplatan dayıları... Başka türlüsü hayal edilemezdi. Hiç kuşku ekilmemişti içime ve ben daha hiç hasat görmemiştim.
Haylayf o zamanların en klasik sembollerindendir hayatımda. Ne zaman bu mavi paketi görsem içimi mutluluk kaplar. Haylayf ve bir bardak soğuk süt. Acıbadem ve bir bardak soğuk süt... Bunlar anneanne evinin açık olduğu yıllara yolculuk bileti gibidir.
O evde en gizemli oda dayımındı. Hani şu yakışıklılığıyla kadınları deliye çeviren dayımın. Kaç yaşındaydım bilmiyorum ama onun odasından yayılan müzik sesiyle salonun yarısı cam olan - salon salomanje:))- kapılarının zangır zangır titrediğini gayet net hatırlıyorum. Bunlar kardeşimle beni yoldan çıkartan ve o odaya çeken şeytani sarsıntılardı. Dayımın evde olmadığı an, damlardık odasına. Plaklarını, bandlarını karıştırmaya, yumuşacık deri kulaklığını takıp sessizliği dinlemeye bayılırdık. Taa ki "play" tuşunu keşfedene kadar! Santana, Bob Marley, Gren Miller'la tanışmamız o yıllara denk gelir... Kim derdi ki seneler sonra dayımla Santana izleyeceğiz. Peh!
Haylayf'lı yılları özlerim... Anneannemin ekşili köftesini, dedemin ajans dinleyişini, sobanın kenarında sessiz sessiz dikiş dikilen akşamları... Huzurlu evleri özlerim...
Bugün teyzem beni bakkala yolladığında, yani markete- kendisi iki gün evde olmayacak diye bana bir haftalık yemek bırakıyor da - elimde parayla salına salına yürürken özledim anneannemi. Sonra mavi paketleri gördüm rafta; Haylayf'lı günlerden bir selam çaktılar sanki. Salak salak gülümsedim kendilerine.
Hücrelerimde kayıtlı olan mutluluğu tetikledi Haylayf paketleri. Kısacası Haylayf'lı zamanlara döndüm bu sabah ve bir daha hatırlamak zorunda kalmamaya söz vererek salak salak gülümsemeye devam ediyorum:))
Önemli Not. Haylayf gerçekten çok güzeldir ve kesinlikle bağımlılık yapar:))
8 yorum:
haylayf bilmem ama ekşili köfte yapıp çağırırsan ailecek gelir talan ederiz.hihihih
eve giderken hemen haylayf alıcam,ağzım sulandı :)
Ne güzel bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık. Haylayf gerçekten muhteşem bir tattır. Çocukluğuma götürdünüz beni.
Sevgili Eczahaneci,
Ben değil ama teyzem harika yapar ekşili köfteyi. Ve fakat benden başka davetli fikrine alışmam için zaman ver lütfen!
Adsız...
İnan ben bugün nasıl oldu ve bir kaç paketi kucaklamadan çıktım marketten bilmem. benim için de ye lütfen:))
Sevgili Kitap Kurdu,
Hoşgeldiniz! Son zamanlarda aklım fikrim "mutlulukta" yani çocuklukta. sanırım sık sık oralara gideceğim. Yazıyı beğenmenize çok sevindim:))
şahane; her zaman ki gibi. etinin peti bör - kare şeklinde olanlardan - bisküvilerinden bir paket alınır ve taze lokum iki bisküvinin arasına sıkıştırılır. birer ikişer mideye afiyetle yenir. bunun adı kıstırma. daha geçen ay yazlıktayken teyzem yine bunlarla plaja geldi :)
sanırım aynı yaşlardayız.
bloğundaki eski resimlerine bakıyorum. Kendimi görüyorum.
Elektrik olmadığı zamanlardaki Bodrumu hatırlıyorum. Eski Bodrum resimlerimi bulmam lazım diyorum kendi kendime. Bulursam paylaşırım resimleri seninle...
Sevgili Creep, ben 36 yaşındayım. Elektiriksiz günleri hatırlamam ama günlerce süren yağmurla beraber, saatlerce devam eden elektrik kesintilerini ve erkenden yatağa gittiğim geceleri anımsıyorum:)) Ne güzeldi o zaman Bodrum... Mis gibi kokardı her yer!
ben çizi'ciydim. ama ne fark eder? aslolan mutluluk di mi:)
Yorum Gönder