Pazar günlerini severim. Bende ne Pazar, ne de P.tesi sendromu yoktur. Açıkcası hiç olmamıştır. Çünkü bizim ev hiç boş kalmaz, geleni gideni bol bir mekandır. Annemi razı edip koltuklardan ve duvarlardan kurtulabilirsek, iddia ediyorum çift kale maç yapacak sahalar yaratılabilir. Elbette evin ebatlarından ziyade hareketi sevmemizden kaynaklanıyor insan trafiğimiz.
Kimse alınıp gücenmesin ama bütün bu trafik içinde en favori yayalar Çakal Carlos ve Vahşi Kaplan.
Onları gayet yakından tanıyorsunuz ancak bu yeni isimleri nasıl kazandılar ve Pazar akşamımızı * nasıl şenlendirdiler o bölümü henüz bilmiyorsunuz.
Malum, hava hepimizi lodos balığına çevirdiği için denize falan çıkılmadı. Kahvaltı saatinden akşama yayılan bir yeme içme günü yaşadık. Tam, hay Allah kızları göremedik bugün derken, kapı çaldı! Bilin bakalım kimler gelmiş? Eda, Leyla, Agi ve Altuğ!
Altuğ bizimle kalamadı, onun mesai harcaması gereken iki koca bebeği daha olduğu için çabucak ayrıldı. Biz de kızlarla kaldık. Leyla ile aramızdaki aşk tam gaz devam ediyor. Tam Eda beni umursamıyor, artık iyice kendine döndü derken yeni bir sevdalım oldu sanırım. Her görüşmemizde minicik kollarıyla bana doğru koşup yüzünü göğsüme gömmesine deliriyorum. Fakat asıl eğlence kızların Prusya Kralı ile olan iletişimlerini izlemek.
Eve ilk girdiklerinde hemen onu soruyor Eda,"nerede?", sonrada hızını alamayıp odasına bakıyor. Bu Pazar da aynısı oldu. Ardından ne yapıp edip Egemen'i mısır patlatmaya ikna etti. Kızlar, kucakladıkları kocaman mısır patlağı çanaklarıyla salonun ortasındaki piknik alanına yerleştiler. Sevgi Hanım onları örtü üzerinde yemek yemeye ikna etmeyi başardı sonunda. Fakat ne kadar yalvardıysak da Eda Fransızca Dans etmedi! Merak edenlere hemen açıklıyoruz; pembe bir tütü giyer ve altın buklelerinizi bir öne bir arkaya savururken, A la vi, a la vu derseniz biz bu eyleme "Fransızca Dans" diyoruz:)))
Eda, naz yapmakla meşgul iken, Leyla karamelli çikolataların kaynağına doğru emin adımlarla ilerledi. Birer ikişer yürütülen çikolatalarla ilgili yegane sorun kağıtlarını açmaktı ki, o saniye epeyce hızlı davranıp bol miktarda çikolatayı ceplerine stokladığını anladık. Eh bu davranış Çakal Carlos adını beraberinde getirdi tabii. Unutmadan, Leyla'nın gülerek size doğru yaklaşıp kollarını açmasına her zaman güvenmeyin, bazen hızını alamayıp dişlerini geçirebiliyor!
Egemen ve ben onun bu seri hareketlerine katıla katıla gülerken, Eda'nın "hadi ben vahşi kaplan olayım, sen de köpek ol" demesiyle neşenin dozu yükseldi. Eda kükreyip, pençelerini gösterirken, ve ben de havlarken, annem Leyla ile olabildiğince gürültülü bir saklambaç oynuyordu. Takdir edersiniz ki epeyce ses çıkartmayı başarıyordu. Hani biri kapımıza gelse durumu nasıl açıklardık gerçekten düşünmek istemiyorum! Doğrusu, umurumda da değil:))
İşte böyle, artık Nasıl Fransızca Dans edebileceğinizi biliyorsunuz; sadece pembe bir tütü ve a la vi, a la vu:)) Şimdilik Dalyan Apartmanı Pazar günü maceraları bu kadar. Bakalım yarın neler olacak?
*Geçtiğimiz haftanın Pazar gününden bahsediyorum.
1 yorum:
Neden bir cocugunun olmasini diledim bu yazıyı okurken...
Yorum Gönder