10 Mayıs 2024 Cuma

KUYU

 

Dün Yılmaz Erdoğan'ın dizisini izliyordum. Dünyalar güzeli bir kız çocuğu Göksel'in Sen Orda Yoksun şarkısını öyle güzel seslendirdi ki, adeta ilk kez duydum. Tekrar tekrar dinledim ve dinledikçe anımsadım...

Bir zamanlar benim de bir kara kuyum vardı, içinde kimseler olmayan, etrafında daireler çizdiğim kuyum. Başıma gelen her talihsizliği, tüm basiretsizliklerimi, yalnızlığımı, çaresizliğimi içine kustuğum kara kuyu... Bir insan diğerini yaptıklarından çok yapmadıkları için, eylemlerinden ziyade eylensizliği için ne kadar ama ne kadar suçlayabilirse ben de o kadar suçladım kara kuyumu. Konuşmuyor, tepki vermiyor, beni çekip içine almıyor öyle sağır sağır kalbimin ortasında duruyordu.

Onu benim yarattığıma uyanmam öyle uzun sürdü ki, hatta bazen hala rüyalarıma giriyor ve aynı ezbere düşüp yaşamıma dair tüm suçu o kara kuyuya attığımı görüyorum. Ne yazık değil mi?

Ben çocukken Mars Mabedi'nden harıma çıkan patikada keçi boynuzu ağaçları altında bir kuyu vardı. Buz gibi suyu olurdu. Tulumbası bozuktu ama bakraç vardı kapağın üzerinde. Kübra Nine bakracı salar ve bize buz gibi su içirirdi. Sonra yola devam eder, Göktepe'ye çıkardık. Geriye dönüp baktığımda hatırladıklarım sanki bizzat yaşadıklarım değil de okuduğum peri masalından anımsadıklarımmış gibi geliyor. Hayat o kadar güzel, öylesine masalsı olamaz ki. Mutlaka uyduruyor olmalıyım. Peki ya kara kuyu ? Belki sadece zihnimin çöplüğünde oluşmuş bir kabustu? Belki hiç yaşamadım ve hepsi kafamdan uydurduğum şeylerdi? Öyleyse niçin tüm hayatımın tek bir kabustan etkilenmesine izin verdim? 

İnsanın hapishanesi her zaman demir parmaklıklardan oluşmaz.... En kötü anıya hapsolmak, hatta en zalim gardiyanın kendin olduğunu bilmeden sonsuz bir anahtar şıngırtısıyla volta atarak hayatını piç etmek mümkündür!

Hani uykudan gecenin tuhaf saatlerinde uyanır ya insan; yatağa dönmeye geç, güne başlamaya fazla erkendir. Tam anlamıyla hissettiğim bu; ruhumun, kalbimin ortasında duran kara kuyunun kendimi korumak için oraya bizzat benim tarafımdan bırakılmış bir metafor olduğunu biliyor ama hala etrafında dönüp durmaktan kendimi alamıyorum. Ruhum otistik olabilir mi?

Vah bana di mi?







Hiç yorum yok: