20 Mart 2024 Çarşamba

DOLABIN KUYTUSUNDA


Dev boşluğumla hiçbir yere sığamamak. Hani balon yutmuşum da en güvendiklerim içime içime üfleyip sonuna kadar şişirmişler ve yetmemiş daracık bir dolaba kapatmışlar beni. 

Karnında bolca hava yine de nefes alamayan ben, uçsuz bucaksız gökyüzü düşlerine dalmışım unutulmuş dolabın kuytusunda.

Yıllardır giyilmemiş dans pabuçları duruyor az ötede.  Yüzüme değen kürkün hangi hayvana ait olduğunu bilmek bile istemiyorum. Teyzemin ipek sabahlığı değiyor yanaklarıma, kokusundan tanıyorum. Etek ucunu avucuma alıp yüzümü onun merhametine bıraktığımı hayal ediyorum.....

Demiş ve bırakmışım birkaç gün önce. Tekrar okuduğumda içinde olduğum duyguyu değilse de o duyguyu anlatış tarzımı sevdim. Bu bana nadiren olur, yani bir zaman yazıp bıraktığımı sonra okuduğumda beğenmek. Nadiren dedim, zira kendimi de nadiren sever, beğenirim. Öyle derinden inandırıldım ki ayrık otu olduğuma sahiden o bahsedilen ot muyum yoksa bir nergis mi bilemeden yaşadım gitti senelerimi.

Şimdilerde aynalara daha sık bakar oldum. gençliğimde bakmadığım kadar bakıyorum yansımama. Aynalaradaki suretime, insanlardaki suretime. Ve ne var biliyor musunuz? Kendimi hiç ayrık otu gibi hissetmiyorum. Bence yabani nergisim ben denize yakın balçığın kıyısında.

Dayım aradı az evvel, çamaşır makinasının durmasını bekliyorum, durunca gidip onu ziyaret edeceğim. Sesi çok iyi geliyor, hani neredeyse hiç hasta olmamış gibi. Fakat yaşadıkları, yaşadıklarımız bizi değiştirdi. Dayım hasta oldu, ben ona destek oldum ve biz artık bir yıl önceki dayı yeğen değiliz. Dost olduk. Hep sever, kayırırdık birbirimizi ama dost değildik. imdi eğer dayım sabah dokuzda beni arıyorsa bu biraz evde sıkıldığından, biraz da benim dostluğumu tercih ettiğindendir. İnsanın bir diğeri için görünür olması ve bunun kısa süreceğini bilmesi ne hazin. Yine de eyvallah.

Pis renkli ama yağmuru güzel kokan İstanbul sabahından sevgiler.

Hiç yorum yok: