Sırtını Myrelaion Manastırı'ndaki soylu ölülere, yüzünü ruhunu binbir maceraya davet eden Propontis'e dönmüşsün. Her defasında en az bir tanesini sokağa yuvarladığın kiremitleri hiç umursamadan bulutlara bakıyorsun. Az sonra komşu kadınlar seni görüp, bir telaş annene haber verecekler. Tabii hemen ardından temiz bir dayak gelecek, biliyorsun. Boşver, seni anlıyorum, şu manzara yediğin sopaların topuna değer.
Kim ne dediyse seni çatıdan indiremedi değil mi? Çünkü yürümek ve düşmekle değil, sadece uçmakla ilgilendiğin, öte denizlerin hayaline daldığı tek yer burası. Senin gizli sığınağın. İstesen de vazgeçemezsin.
Bir kere çatıda rüzgar bambaşka. Hele de denizden estiğinde öyle güzeldi ki, kıvır kıvır saçlarının arasında dolaşan küçük bir haylaz sanki. Sana bakarken havalanıp gideceğinden korkuyorum, küçücük sün... Yazın leylekler de geliyormuş yanına . Duydum ki etrafta kimseler olmayınca onlara yemek aşırıyormuşsun mutfaktan. Artık tel dolapta ne kaldıysa...
Bugün yine dama çıkmışsın. Sana bakıyorum, bütün dikkatin denizin üzerindeki hareketlilikte. Askeri bir gemi demirlemiş limanın açıklarına. Çok meraklandığını yüzünden okuyabiliyorum. Pabuçlarını giydiğin gibi fırladın evden. Gelenler Fransız subaylar. İşte güzel bir fırsat sana Fransızcanı ilerletmek için! Sende böyle mi düşündün acaba?
Subaylar senin heyecanından ve rehberliğinden çok hoşlandılar. Birkaç saatlik turun sonunda eve davet ettin onları, hiç tereddütsüz kabul ettiler. Türk evlerinde ikram edilecek bir şeyler bulunması adettendir. Ama şansına çok daha fazlası var mutfakta; kase kase sütlaç pişirmiş Melek Hanım. Mis gibi süt kokan ılık sütlaçları afiyetle yedi subaylar. Onlar teşekkür edip ayrılırken annen belirdi kapıda. Öylece bakakaldınız birbirinize. Bakalım nasıl vereceksin boş kaselerin hesabını? Değil öz baban, semtin meczubu Laleli Baba* hortlasa bu iş köteksiz çözülmez diyeyim sana!
Sopadan kaçamadın ama yine çatıdasın, yanımda. Bacaklarındaki parmak izlerinin acısını alıyor rüzgar. Komşu kadınlar avaz avaz kapıya gelmeden evvel acele et; yalnızlığını, örselenmiş ruhunu, az sevilmiş çocuk saçlarını uzun uzun havalandır.
Ne müthiş bir mucizedir ki, düz yolda aksamadan yürüyemeyen sen, tüm kuşları kıskandıracak kadar hür bir ruhsun çatıda. Gördüm.
Aksak çocukluğundan öperim.
*Sultan III. Mustafa Han zamanında İstanbul'da Laleli semtinde yaşayan ve semte adını veren derviş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder