14 Nisan 2014 Pazartesi

ÖNEMLİ HAFTA?....


Erken kalktım. Az sonra haftanın ilk yoga dersine gideceğim. Sonrasında terziye ve akşam bir yoga dersine daha. Salı olup uyandığımda kuaför, Agi ile çeviri randevumuz ve ardından Zuzu ile Kadıköy'de buluşup dünyalar güzeli teyzemize gideceğiz. Çarşamba Kapalıçarşı, Irmak Okulları'nı ziyaret, Perşembe Küçük Karabalık dersim, akşamına yoga vs vs derken Pazar olacak ve ben P.tesi sabahı başka bir ülkede, başka bir yatakta uyanacağım. Bir hafta için İstanbul'u ve burada beni bekleyen işleri düşünmeyeceğim. Sadece ve sadece kelimenin tam anlamıyla yabancı olmanın tadını çıkartacağım. Kokusunu bilmediğim sokaklarda dolaşacağım. Dilini bilmediğim insanlarla göz göze geleceğim. Sonra çabucak günler geçecek ve tekrar burada olacağım.

İnsan ne telaşlı bir canlı. Gerçekten canlı hissetmek için bütün bunları yapmak gerekli mi emin değilim. Belki de yalnızca durmak lazım.

Cevabını bilmediğim, daha doğrusu cevabını duyarsam elimdeki gerçekle ne yapacağımı kestiremediğim için sorusunu soramadığım öyle çok şey var ki.. Bazen ne kadar kaldığını bilemediğim zamanımı nasıl kullandığımı sorguluyorum. Hiç beklenmedik bir anda ölüm geldiğinde gürültü patırtı çıkartmadan gidebilecek kadar tatmin oldum mu diye soruyorum kendime. Aslında hem evet, hem hayır. Hala yapmak istediğim şeyler var tabii, ama bütün bunların anlamı konusunda şüphelerim var. 

Seyahatler, kitaplar, dostluklar, öğrenilen her şey, hatta bir kurabiye tarifi bile değerli, bunu biliyorum. Fakat öte yandan ruhum uzun zamandır üretmek istediği kadar, inzivaya çekilmek istiyor bunu da biliyorum. Günlerdir Süper Prenses'in annesini düşünüyorum. Yarın bedeni bir avuç küle dönüşürken ben sadece ve sadece onu düşüneceğim. Bembeyaz teni, çilleri, içi pırıl pırıl parlayan gözleri zihnimde canlanacak. O artık sadece zihnimde canlanabilecek. Her Tchibo'ya girişimde onu anımsayıp gülümseyeceğim. Değerli, epeyce değerli bir ruh daha gezegenden giderken ben ağlamakla gülmek arasında sıkışıp ardından el sallayacağım. Sonra bir doğum olacak, yeni bir bebeğin kokusuyla burnum beynime mutluluk sinyalleri gönderecek. Kocaman bir hayat iki gerçek arasında sıkışırken, ben geniş geniş yaşamanın, geniş geniş hissetmenin mümkün olup olmadığına cevap aramaya devam edeceğim.

Bir an gelecek haftalar, günler ve saatler önemli olmayacak. Dakikalar hatta kimbilir saniyeler değer kazanacak. Dilerim o zaman doksan yaşında olmam! Velhasıl, ruhumun bedenim için çok yaşlı olduğunu hissediyorum... Sorun bu galiba...



* Fotoğraf İstanbul'u karış karış gezerken çekilmiştir. Fotoğrafçı A. ER tarafından


2 yorum:

ÖZGÜR dedi ki...

Geçenlerde halam bir yokuşun ortasında dinlenmek istedi ve yaşlı gözlerle '' Ruhum şu yokuşu koşarak çıkmak istiyor ama bedenim izin vermiyor. İşte yaşlanmak böyle bir şey...'' dedi. Takip eden günlerde karşıma çıkan, karşılarına çıktığım yaşı ilerlemiş herkesin içinde bulundukları döneme ait yorumları aynen böyleydi. Tıpkı korktuğumuz, beklediğimiz gibi. Koşup yetişebildiklerimizin çok olması dileğiyle. Sevgiyle...

Fortunata dedi ki...

:) Amin!