Tam olarak bugün değilse bile çoğu zaman hayat
planladığımdan daha zor ve daha umutsuz gidiyor. Benim yaptığım tek şey, yani
geçmiş zamanlardan farklı olarak, gücümü toparlayıp gülümsemeye çalışmak. Bir
diğer deyişle almadan vermek için gayret etmek. Çünkü aslında bütün istediğim,
sanırım çoğumuzun da istediği sevildiğimizi, hiç olmazsa anlaşıldığımızı
hissedebilmek..
Bunu bana öğreten çocuklardır. Onların samimi bir gülüşe anında
karşılık veren yumuşacık bakışları, bir sonraki derse benim için çizdikleri
resimler, makarna kolyeler ve daha nice nice birbirinden değerli hediyeyle
gelmeleri de bunun kanıtıdır.
Ömrümün önemli bir kısmı kulemin penceresinden – manevi bir
kuleydi bu- saçlarımı sarkıtarak prens ve prenseslerin ziyaretime gelmesini
bekleyerek geçti. Sonuç pek iç açıcı olmadı! Zira kulenin adresini vermeyi
unutmuşum! Aslında bir iki kişi elinde anahtarla geldi biliyor musunuz? Ama ben
korktum, kendimi o kadar saçlarıma tutunarak kuleye tırmanacakları fikrine alıştırmıştım ki, bir
gün anahtarla kapım zorlandığında korkuya kapıldım. Hırsız geldi zannettim ve
kalbimdeki en ağır kaygıları, kilolarca güçlü kelimeyi kapının ardına yığdım!
Neyse, olan oldu ve şimdiye geldik. Artık kulede
oturmuyorum. Bahçeli, düzayak bir eve taşıdım yüreğimi. Evin ne kapısında, ne
de pencerelerinde kilit yok. İsteyen istediği zaman girebiliyor. Üstelik
konuklar için bir yatak bile aldım, kalmak isteyen olursa hiç sorun
yaşamıyorum.
Demek istediğim şu ki, daha kolay bir insan olmaya karar
verdim. Çocuklara “ne öğretmek isterim?” diye düşünürken, ne öğrenmek
istediğimi keşfettim! Böylece kabuğum kırıldı, içeri hiç tanımadığım hisler
sızdı. Sonra da gülümsemeye başladım! Ben gülümsediğimde günlerin daha
aydınlık, insanların daha sevecen olduğunu gördüm. Kendimi almaya değil, vermeye
hazırlayarak uyandığımda kaldırımdaki kedilerden tutun da, mahallenin en
somurtkan ihtiyarına kadar herkesi gülümsettim. Zaman zaman karanlık sabahlara
gözümü açsam bile sağlıklı olduğumu ve hala yapmak istediğim işler olduğunu
anımsıyorum, bu hatırlama gücümü toparlamama yardım ediyor. Sinirli ve uzlaşmaz
yanımı hafifçe arkada bırakıp daha huzurlu davranmamı sağlıyor.
Sonuçlarına gelince… Evimin kapısından çıktığımda neşeyle
selamlaştığım dükkan sahipleri, yeni yeni yeşermiş ağaçlarla dolu bir yoldan
işime gidiyorum. Otobüste veya dolmuşta beni iteklemeye çalışan teyzeye
gülümseyerek “ benim acelem yok siz buyrun diyorum”, kaldırımda iki kanadını
kocaman açarak benim caddeden yürümeme neden olan kol kola insanlara sırtımı
duvara dayayarak yol veriyorum. Bütün bunları iyi olduğum için ya da birilerine
bakınız nasıl da şahaneyim demek için yapmıyorum. Birkaç dakika içinde ödülümü
alacağımı bilmenin çocukça sevinciyle yapıyorum!
Bankada sıramı beklerken hapşırıyorum ve hiç tanımadığım son
derece havalı bir hanım arkasını dönüp bana gülümsüyor “çok yaşayın!” ve ben de
“ona hep birlikte, teşekkür ederim” diyorum. Sonra vize gişesindeki Macar kız
olabilecek en sempatik haliyle yeni bir arkadaşlık başlatıyor. Ve hemen
ardından içimden bir ses arkadaşımı yarı yolda bırakmayıp onunla gideceği yere
kadar gitmemi söylediğinde, karşılığında uzun zamandır iyileşmeyen ayak
tırnağımı iyileştirecek bir sihirbazla tanışıyorum. Tatlı tatlı sohbet ediyoruz
ve eve tedavisi başlamış bir tırnak, ağzımda güzel bir kahve tadıyla dönüyorum.
Cebimde de üç tane gülümseyen yüz var. Ben buna zenginlik diyorum. Hele ki gün
iki prensesle banyo saati, yemek, bir kadeh de şarap ve iyi bir dvd ile
bitmişse “hayat bana ne kadar cömertsin!” demem çok ama çok kolaylaşıyor.
1 yorum:
Çok güzel olmuş:)
Yorum Gönder