Sabah yürüyüşüne yalnız başlayıp, Muhterem'le devam ettim. Onunla buluşana dek aklımda Fenerbahçe taraftarının rezilliği, dün öğrendiğim şifalı bitki reçeteleri ve havanın tam da yaşamak değil, yazmak havası olduğu vardı. Muhterem'le sohbet başlayınca, eski defterler açıldı... Defter sayfalarından eski yaralar, bereler, kurutulmuş çiçekler ve daha neler neler saçıldı.
Bu defa farklıydı. Bu defa anlattıklarımı kalbim değil, aklım anlattı. Bunca yılın ardından nihayet karıncıkları ve kulakçıklarıyla tertemizdi kalbim. Acı dip köşe temizlemişti içimi. Yangın yeri olarak kalacağını sandığım gönlümde tertemiz bir hava esiyordu:)
Sonra eve geldim. İçime baktım. Asıl kırgınlığımın dostumun dostuna olduğunu gördüm. Yas süresi bitince beni bir paçavra gibi fırlatıp atan bir dostumun dostu. Hala özlediğim için rüyamda gördüğüm biri.
Aşk acısı geçiyor arkadaşlar, ama dost kaybının acısı baki.. Bugüne dek sadece bir ölüm, bir yaralım var. Allah benden çok dostlarıma ömür versin. Hep kayıplarımı anımsayacak değilim ya, bu sabah hala sahip olduğum güzel dostlarımı anımsamak ve varlıkları için şükretmek istedim:)
2 yorum:
canım....
Hocam "aşk acısı" lafını okuyunca geçenlerde face de okuğum bir soz geldi " Başlarım aşk acısına, terliksiz serçe parmağını sehpaya çarmanın üstüne acı tanımam" . Aşk acısı ayrı tabii, işin şakası bir yerde bu:))) selamlar sevgiler
Yorum Gönder