13 Haziran 2010 Pazar

BODRUM'UN HAYALETLERİ KOL GEZER APANSIZ...


Salıncağın tam ortadasında oturan pempe t-shirtli yakışıklı Timur; Yelda'nın aşkı, nam- ı diğer "Küçük Ev Timur", yanındaki ufak tefek karizmatik adam Marc; ilk aşkım. Onun yanında orangutan gibi esneyen Halil İbo; artık yaşamıyor.... Toprağı bol olsun. Aralarındaki tek hatun ise her zaman ki gibi Daniella; en çok özlediğim kız arkadaşlarımdan biri, hayatım boyunca tanıdığım en neşeli insan! Eski kocamın ilk aşkı:)
Diğerlerinin adını hatırlayamıyorum, demek ki çok samimi değildik. Aa tabii mekan Bodrum Bitez. Henüz dalış çok popüler olmamış, hala süngerci efsaneleri anlatıldığı için "vurgun" lafı hep kulaklarda ama su sporlarının yükselme devri başlamış. Devrin kralı mı? Sörf elbette! Ben mi? Asla! Denedim, başaramadım:)

Henüz çocuğuz. Discolarda dans etmek, kulüpte yüzmek ve Raşid'in Kahvesi'nde oturmak hala ve taptaze bir moda! Gündoğarken Mavi'de çalıyor. Bardakçı'ya hala kara yolu yok. Hadigari açılmış. Michael Jackson ve Madonna çok moda. Hepimiz masumuz.

Bütün bu anıların ve o anılarla ilintili insanların dönüp dolaşıp, en beklenmedik zamanda birden bire hayatıma bomba gibi düşmeleri o kadar hoşuma gidiyor ki, yazmak imkansız. Şimdi Timur geldi. Hoşgeldi. Seksenlerin sihrinden midir nedir, sanki hiç gitmemiş gibi.
Hafızalarda yer eden o kusursuz yaz tatilllerinde güneş derime, arkadaşlık kalbime iyice işlemiş... Her nasılsa, o yazlardan hayatıma girenlere kalbim hiç kapanmamış; bir yanım daima Bitez'de, bir yanım Daniella ile paten kaymakta rüyalarında... Kalbimin ucu ise hala Marc'a ait:)

Hayat, sen ne güzelsin!

Hiç yorum yok: